III. BÖLÜM
“Millete hizmet etmek istiyorsan, elinden gelen işle başla.”
Rusya İmparatorluğu, XX. yüzyıla sayısız sosyal ve siyâsî problemini tâvizsiz bir baskı rejimiyle örtme çabası içinde girdi. Halk arasında hoşnutsuzluklar giderek artmaktaydı. Böyle bir ortamda, Japonya, Rusya’nın da göz koyduğu kuzey Çin coğrafyasında varlığını hissettirmekteydi. Bu durum, bazı Rus devlet adamlarınca Rusya’nın aradığı fırsat olarak görüldü. Onlara göre, güçlü Rusya Japonlara “küçük ve muzafferâne bir savaş” ile hadlerini bildirmekle kalmayacak, Rus halkı da böylece her kritik anda olduğu gibi “Çar Baba”nın etrafında sadakatle birleşecekti. Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı. 1904’de başlayan savaşta, Rusya orduları modernleşme sürecinin başlangıcındaki Japon imparatorluk kuvvetleri tarafından tarihlerinin en büyük mağlubiyetlerinden birine uğratıldılar. Mağlubiyet ve küçük düşmenin yanısıra, savaşın askerî ve siyasî yöneticilerce çok kötü yönetilmesi ve yolsuzluklara konu olması Rusya için çok yıkıcı oldu..
22 Ocak 1905’te dertlerini “Çar Baba”larına anlatmak üzere ellerinde II. Nikolay’ın resimleri ve ikonalarla on binlerce Rus işçi ve köylüsü Saint Petersburg’daki saraya barışçı bir şekilde yürüyüşe geçtiler. Ne var ki, onları saray muhafızlarının kurşunları karşıladı. Karlar üzerinde kanlar içinde yatan cesetler ve parçalanmış Çar resimleri , Çar’ın ve Çarlığın Rus halkı nezdinde yıkılan imajını temsil ediyordu. “Kanlı Pazar” diye bilinen bu katliamdan sonra Rusya’da ihtilâl oku yaydan çıktı. Her yer grevler, gösteriler, ayaklanmalarla sarsılmaya başladı. Çarlık istibdadı alışılmış baskı metotlarıyla duruma hâkim olmaya çalıştıysa da, sınırlı bir temsilî meclis mahiyetindeki Devlet Duması’nın açılışına kadar varacak bir dizi tâvizleri vermeye mecbur kaldı. Çöken merkezî otorite ile birlikte her yerde kontrol dışı toplantılar ve yayınlar yapılmaya başlanmıştı. Rejim, fikir, vicdan, toplantı ve basın-yayın hürriyetlerini ilân etmek zorunda kaldı
Bu yeni imkânlardan Müslümanların da yararlanması ve fırsatın kaçırılmaması gerektiğini, olan bitenlere pek de bir mânâ veremeyen Rusya Türklerine anlatmaya çalışanların başında elbette ki İsmail Bey Gaspıralı geliyordu.
Rusya Türklerinin en önemli aksiyon adamlarından Sibiryalı Tatar Abdürreşid İbrahim, İdil boyu Tatarlarından Yusuf Akçura, Azerbaycanlı Ali Merdan Bey Topçubaşı gibi aydınlarla işbirliği içinde, Gaspıralı, yeni ortamdan istifade ederek Müslümanları gerek ayrı ayrı yaşadıkları bölgelerde, gerekse birleşik olarak teşkilatlandırmak ve taleplerini ortaya koymak üzere yoğun bir çalışmaya girişti.
Kırım’da Gaspıralı’nın başını çektiği ve genç Kırım Tatar aydınlarının da aktif olarak katıldığı çalışmalar ve toplantılar sonucunda Nisan 1905’de Kırım Müslümanları adına Rusya Hükûmeti’ne bir müracaat metni hazırlandı. Gaspıralı’nın fikirlerini yansıtan bu müracaatnamede Müslümanlara Ruslarla eşit haklar ve hürriyetler verilmesi, Kırım Müftüsü’nün Kırım Müslümanları tarafından seçimle belirlenmesi, Kırım’daki vakıf topraklarının idaresinin Müslümanlara bırakılması, topraksız Kırım Tatar köylülerine toprak verilmesi gibi talepler yer alıyordu. Müracaatname Ağustos ayında Gaspıralı’nın başkanlığında bir Kırım heyeti tarafından Saint Petersburg’a götürülerek hükûmet yetkililerine verildi.
Diğer taraftan, bütün Rusya Müslümanlarının temsilcilerinin bir araya getirileceği bir kongre çalışmaları da sürdürülmekteydi. İdil-Ural, Kafkasya ve Kırım’dan temsilciler 28 Ağustos 1905’de Nijniy Novgorod’da toplandılar. Resmî izin alınamaması üzerine Oka nehri üzerinde bir vapur gezintisi görüntüsü altında “Birinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi”ni yaptılar. Gaspıralı’nın başkanlığa seçildiği bu Kongre, Rusya Müslümanlarının özellikle siyasî ve kültürel sahalarda teşkilatlı olarak işbirliği içinde hareket etmeleri kararını aldı. Bu ilk kongre Gaspıralı’nın daima savunduğu Rusya Türklerinin birliğinin ilk somut tezahürü olarak tarihe geçecek ve arkası gelecekti.
Çar II. Nikolay’ın 30 Ekim 1905’de seçilmiş milletvekillerinden oluşan bir Devlet Duması açılacağını ve söz, vicdan, toplantı ve basın hürriyetlerinin tanındığını ilân eden manifestosu, hem Kırım’daki hem de Rusya Müslümanları arasındaki siyasî ve sosyal faaliyetleri hızlandırdı. Gaspıralı’nın ve taraftarlarının gayretleriyle 3 Aralık 1905’de Akmescit’de “Bütün-Kırım Müslümanları Kongresi” toplandı. Gaspıralı bu Kongre’de de başkan seçildi. Kırım’daki Kongre’nin, mahallî mesele ve taleplerin gündeme getirildiği bir platform olmanın yanısıra, “Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi”nin bir alt organı olması öngörülmüştü.
“İkinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi” ise 1906 Ocak ayının sonlarında St. Petersburg’da yine resmî izin alınamadığından dağınık oturumlar şeklinde toplandı. Gaspıralı’nın her zamanki gibi ön plânda olduğu bu Kongre’de, Duma’ya girecek birleşik Müslüman partisi İttifak–ı Müslîmîn’in tutacağı yol ele alındı. Kararların Kırım Tatarları arasında da görüşülebilmesi için 7 Mart 1906’da Akmescit’de “Bütün-Kırım Müslümanları Kongresi” tekrar toplandı.
Devlet Duması 10 Mayıs 1906’da açıldı. 497 milletvekilinden 25’i Müslümandı.Rusya İmparatorluğu’ndaki Müslümanların toplam nüfus oranına göre bu sayı çok düşüktü. Rus olmayanların Duma’ya girmelerini âzâmî ölçüde sınırlamaya yönelik çeşitli kanunî engellerle oluşan ilk Duma uzun ömürlü olmadı ve iki aydan kısa bir süre içinde Çar tarafından dağıtıldı.
“Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi” Birinci Duma’nın dağıtılmasından sonra, 29 Ağustos – 3 Eylül 1906 tarihleri arasında Nijniy Novgorod’da toplandı. Rusya İmparatorluğu’nun bütün Müslüman bölgelerinden 800 kadar delegenin iştirak ettiği bu Kongre o ana kadar imparatorluk dahilinde yapılan en kalabalık Müslüman kongresiydi. Duma’da teşekkül edecek Müslüman Fraksiyonu’nun (İttifak-ı Müslîmîn) resmen kuruluşunun kabul edildiği bu Kongre’de, özellikle millî maarif ve kültür konularında alınan kararlar büyük önem taşımaktaydı.
Doç.Dr.Hakan KIRIMLI (Bilkent Üniversitesi)
Bu konularda kabul edilen programın, esasen Gaspıralı’nın çeyrek asırdır savunageldiği Usûl-ü Cedîd millî maarif sisteminin Rusya Müslüman Türkleri arasındaki nihaî zaferini ilân ettiği söylenebilir.
Tamamen Gaspıralı’nın fikirleri ve idealleri doğrultusundaki bu programda, Rusya İmparatorluğundaki bütün Müslüman maarif sisteminin birleştirilerek standardize edilmesi, Müslüman kız ve erkek çocuklara ilk öğretimin mecburî hale getirilmesi, Müslüman muallimlerin tek bir teşkilat bünyesinde birleştirilmesi ve rüşdiyelerin açılması öngörülmekteydi.
Programa göre, ilk mekteplerde öğretim dili mahallî lehçe yahut mümkünse, Gaspıralı’nın Tercüman‘da kullanageldiği “edebî Türkçe”, olacak, rüşdiyelerde ise yalnız “edebî Türkçe” okutulacaktı.
Prof.Dr.Nadir DEVLET (Yeditepe Üniversitesi)
Yeni bir metodu tanıtmaya çalışan bir pedagog. Herhangi bir pedagoji tahsili almamıştır.Fakat bunu gaye edinmiştir. Çünkü Rusya’daki Müslümanların, Türklerin eğitimsiz olduğunu biliyordu ve onları kısa zamanda onları dünya medeniyetlerinin seviyesine getirmeye çalışıyordu.
Bu, Gaspıralı’nın en büyük ideallerinden biri olan dil birliği yolunda çok önemli bir adımdı. Kongre boyunca Gaspıralı olağanüstü sevgi ve saygı gösterileriyle karşılaştı ve “Milletin Babası” olarak nitelendirildi.
Prof.Dr. Mirkasım OSMANOV (Kazan Devlet Üniversitesi)
19. asrın sonunda 20.asrın başında Türk halklarının hepsinde İsmail Gaspıralı’ya ihtiram, hürmet çok büyüktü. Her yerde de İ.Gaspıralı “İsmail Baba”, “Tercüman Baba” diye yüceltip adlandırırlardı. Onun üstat olduğunu ikrar ederlerdi.
Bütün tarihî önemine rağmen, Bütün-Rusya Müslümanları Kongreleri’nin ve diğer benzer Türk-Müslüman toplantılarının kararlarının büyük çoğunluğu hayata geçirilemedi. Müslüman teşkilatları bunları icra edebilecek imkânlara sahip değildi. 1905 inkılâbının sarsıntılarını atlatıp toparlanmaya başlayan Çarlık idaresi giderek eski reaksiyoner yapısına ve keyfî uygulamalara döndü. İkinci Duma da kanunsuz olarak kapatıldı. İnkılâbın üzerinden bir kaç yıl geçmeden, tanınan hak ve hürriyetlerin hemen tamamı geri alındı.
Halbuki, İsmail Gaspıralı 1905’in gelişmelerini çok iyimser bir gözle değerlendirmiş ve Rusya Türklerinin yeni hak ve hürriyetleri meşru zeminlerde en iyi şekilde kullanarak millî uyanışlarını tamamlayabileceklerine dair büyük ümitler beslemişti.
Prof.Dr.Nadir DEVLET (Yeditepe Üniversitesi)
Ilımlı bir siyasetçiydi. Rejimle uzlaşarak kendi halkına, genel olarak bütün Türklere birtakım haklar elde etme gayreti içindeydi. Bir kısmında başarılı da oldu. Ancak onun hayali olan Türk dilbirliği maalesef gerçekleşmedi. Çünkü bu birlik oluşmadı.
İnkılâp ile beraber gazetesi Tercüman‘ın mecburî Rusça kısmının yayınına son vermiş, çok dikkatli seçilmiş sözlerle üstü örtülü olarak ifade ettiği fikirlerini çok daha açık bir tarzda yazmaya başlamıştı.
Doç.Dr. Hakan KIRIMLI (Bilkent Üniversitesi)
Ancak, müteakip gelişmelerin “sistem dahilinde” mesafe alabilmenin imkânsızlığını ortaya koyması Gaspıralı’da büyük bir hayal kırıklığı yarattığı gibi, onun karakteristik ihtiyatlı ve meşrûiyetçi çizgisine olan inançları da kaydadeğer ölçüde yıprattı.
1905 sonrasında Rusya İmparatorluğu’nun bütün Müslüman bölgelerinde yüzlerce Türk-Müslüman gazete, dergi ve teşkilatları bir anda meydana çıktı.
Prof.Dr.Nadir DEVLET (Yeditepe Üniversitesi)
Kazan’da, Ufa’da, Orenburg’da, Saint Petersburg’da, Bakü’de, Tiflis’te hatta Taşkent ve civarında da gazeteler çıkmaya başladı. Tabi ki gazete yerel şivelerde, lehçelerde çıkmaya başladı ve böyle bir zaman içinde birkaç yıl sonra artık Gaspıralı’nın dili eskisi gibi yaygın olmamaya başladı.
Yeni yayınların ve teşkilatların büyük çoğunluğu Gaspıralı’nın fikirlerinin ve sisteminin mahsulleri olan “Cedidçiler” tarafından kurulmuştu. Ancak, “Cedidçiler” olarak adlandırılan bu Müslüman aydınların içinde de birbirinden çok farklı görüş ve eğilimler mevcuttu. Özellikle sol çizgideki radikal gruplar Gaspıralı’yı aşırı muhafazakâr olmakla itham ediyor ve bazen çok şiddetle eleştiriyorlardı. Bu Gaspıralı’nın vatanı olan Kırım’da dahi böyleydi. Rusya Müslümanlarına yaptığı büyük ve uzun süreli hizmetlerin hatırasıyla Gaspıralı yine öncü ve fikir babası olarak anılıyor, en büyük saygıyı görmeye devam ediyordu.
Prof.Dr. Kamil Veli NARİMANOĞLU
(Bakü Avrasya Araştırma Merkezi Başkanı)
İsmail Gaspıralı yalnız Kırım Tatarlarının, Kırım Türklerinin değil, bütün Türk dünyasının övünç, şeref kaynağıdır. Özellikle Azerbaycan’da, tüm Kafkaslar’da İsmail Gaspıralı’yı çok severler. Bu sevgi ve yakınlık 19.yüzyılın ortalarından başlamış ve bugüne kadar devam etmektedir. İsmail Gaspıralı’nın hem şahsi hayatı, hem içtimai, felsefi, edebi faaliyeti, matbu faaliyeti Azerbaycan’da, Kafkaslar’da kırılmaz şekilde bağlı olmuştur.
Doç.Dr. İbrahim MARAŞ (Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi)
İsmail Gaspıralı Tatar uyanış hareketinin, hatta bütün Rusya Müslümanlarının, Rusya Türklerinin uyanış hareketinin başrolünde oynayan kişiydi. Fakat onun karşısında, bu uyanış hareketinin karşısında çok ciddi bir engel vardı. Bu engelde o dönemin özellikle İdil-Ural bölgesindeki kadimcileriydi. Elbette Kırım’da da vardı bu kadimciler ama herkes tarafından da gerçekten seviliyordu.
1905 sonrası dönemde o artık Rusya Türk-Müslüman hareketinin yegâne lideri değildi. Bunlara rağmen, onun fikirleri ve çizgisi Rusya Türkleri arasında hâlâ büyük ölçüde ağırlığını koruyordu. 1905-1925 arasında Rusya İmparatorluğu’nda yayınlanan Türk lehçelerindeki pek çok gazete ve derginin “Tercüman Türkçesi”ni yahut ona çok yakın bir dili kullanmaları ve bunun ancak Sovyet döneminde mecburî olarak son bulması, Gaspıralı’nın ortak edebî dil konusundaki bir ömür boyu süren gayretlerinin hiç de boşa gitmediğinin delilidir. 1911’den itibaren Tercüman‘ın başlığının altında yer alan meşhur “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” ibaresi ise günümüze kadar Türk dünyasındaki en yaygın sloganlardan biri haline dönüşmüştür.
1905 İnkılâbı’nı takibeden yıllarda Gaspıralı’nın nisbî serbestlikten faydalanarak faaliyetlerinin çapını genişlettiği görülür. Bahçesaray’da 1905 sonlarında yayın hayatına giren Âlem-i Nisvân sadece Kırım Tatarlarının değil, bütün Rusya Türklerinin tarihlerindeki ilk kadın dergisidir. Âlem-i Nisvân Gaspıralı’nın sâhipliğinde ve onun kızı Şefika Gaspıralı’nın idaresinde yayınlanmaktaydı. Âlem-i Nisvân‘ın yayın hayatı bir yıl kadar devam etti. Rusya İmparatorluğu’ndaki Türkler arasındaki ilk çocuk ve mizah dergileri de yine Gaspıralı tarafından bu dönemde Bahçesaray’da neşredildi. Çocuk dergisi olan Âlem-i Sıbyân ilk olarak Mart 1906’da Tercüman‘a ek olarak okuyucuya sunulmaya başlandı. Derginin yayını düzensiz aralıklarla 1915’e kadar sürdü. Birinci nüshası Nisan 1906’da yayınlanan mizah dergisi Ha Ha Ha ise ilginç muhtevasına rağmen uzun ömürlü olamadı.
Prof. Dr. İsmail KERİM (Kırım Pedagoji ve Mühendislik Fakültesi)
Tercüman matbaasında özel bir matbuat olarak, şahsi bir matbuat olarak yüzlerce kitap çıkargandır şu matbaada. Dünyevi kitaplar, şiirler toplammı, hikayeler toplammı, coğrafya, tarih bilmem hatta riyaziyat kitapları çıkargan idi ki özünün da metodokinen bağlı, yani talebelerini okutmaknan bağlı rehber muallim degen kitap çıkardı. Hoca-ı Sübyan degen kitaplar çıkardı ve o kitapların cetvelini göstergen bir bibliyoğrafya kitaplarını da çıkargandır. Gaspirinski’nin faaliyeti, bu matbaacılık faaliyeti yalnız gazete değil ve onun matbaacılık faaliyeti bayağı mühim. Kırım için aslında çok mühimdir.
Bütün bu diğer yayın teşebbüslerinin yanında, 1905 sonrasında Tercüman‘da da önemli gelişmeler görüldü. Tercüman‘ın tirajı ve sayfa sayısı giderek arttırıldığı gibi, 1912’den itibaren günlük hale geldi. II. Osmanlı Meşrutiyet İnkılâbı’nı müteakiben Osmanlı İmparatorluğu’nda basın hürriyetinin getirilmesi ile o zamana kadar ancak yabancı postahaneler kanalıyla Türkiye’ye giren Tercüman‘ın çok daha yayılması mümkün oldu.
Gaspıralı 1905 sonrasında bir çok sosyal teşebbüslere girişti. Halk üzerinde en fazla tesirli olan ve reformların halka taşınmasında en büyük rolü oynayan Müslüman din adamlarının ve muallimlerin teşkilatlanması için projeler hazırladı. İsmail Bey, umum Rusya Müslümanları ölçeğinde düşündüğü bu büyük projenin ilk adımının bütün teşebbüslerinde olduğu gibi bizzat kendisi tarafından Kırım’da atılmasını planlamaktaydı. Ne var ki, dönemin şartlarında Kırım Tatar toplumunun veya tek başına diğer Türk halklarının gücünün bu çapta bir teşebbüsü üstlenmeye elvermemesi sonucunda Gaspıralı’nın projesi gerçekleşemedi.
İsmail Bey yine çok önemli bir sosyal fonksiyonu icra eden ve özellikle halk arasında millî maarifin yayılmasında büyük rol oynayacak olan “cemiyet-i hayriyeler”in kurulmasını bütün gücüyle destekledi. Esasen, o hayatı boyunca Müslüman Türklerin her türlü sosyal teşkilatlanmalarını teşvik etmiş ve bunların mahallî çapta birbirine merkezî bir sistemle bağlanmış bir ağ oluşturmalarını, bunun da umum Rusya ölçeğindeki diğer mahallî Müslüman teşkilatlarıyla aynı şekilde daha geniş bir birliğe dönüşmesini zarurî telâkkî etmiştir.
1905’den itibaren Kırım’ın bir çok şehir ve kasabasında “Müslüman cemiyet-i hayriyeleri” açıldı. Hemen hepsi “Cedidçi” millî-reformist çizgideki bu cemiyetler o ana kadar Kırım Tatarları arasındaki tabandan teşekkül etmiş yegâne kanunî sosyal teşkilatı teşkil etmekteydi. Bu sosyal yardım cemiyetleri Usûl-ü Cedîd ibtidâî mekteplerinin Kırım’da büsbütün yaygınlaşmasını sağladılar ve Kırım’da ilk defa orta dereceli Müslüman mekteplerini, yani rüşdiyeleri açtılar.
Gaspıralı’nın maarif anlayışında çok önemli bir yer tutan rüşdiyeler tamamen millî ruhta bir programa sahipti. Fen ve din bilgilerinin yanısıra, İslâm, Türk, Osmanlı ve Kırım tarihleri de rüşdiyelerin müfredatında yer alıyordu. Muallimler ise Türkiye’den davet edilmekteydi (bunlar çoğunlukla önceki asırda Türkiye’ye göç etmiş Kırım Tatar muhacir ailelerinin çocuklarıydı). Kırım Tatarları arasında hiç şüphesiz bir millî eğitim inkılâbı niteliğinde olan rüşdiyeler, özellikle Türkiye’den muallim getirtilmesinden ciddî endişe duyan Rusya hükûmet çevrelerinde tepkiler doğurmakta gecikmedi. Hükûmetten başka grupların saf dinî mahiyette olmayan okullar açmaya yetkisi olmadığı gerekçesiyle rüşdiyelerin kapatılması emredildi. 1910 yılına kadar Gaspıralı ve aydın Kırım Tatarları söz konusu emrin iptali için direndilerse de, bu tarihten itibaren yarımadadaki rüşdiyelerin tamamına kilit vuruldu.
Bir taraftan 1907’den itibaren Rusya’da hürriyet havasının kaybolarak yapılabilecek işlerin sınırlanması ve istibdadın gitgide ortama hâkim olması , diğer taraftan da 1908 II. Osmanlı Meşrutiyet İnkılâbı ile Türkiye’de doğan serbestliğin yepyeni ufuklar açması Gaspıralı’yı faaliyetlerinin çapını Rusya sınırları dışına taşırmaya sevketti.
Doç.Dr. Hakan KIRIMLI (Bilkent Üniversitesi)
Aslında, Gaspıralı öteden beri Rusya Müslümanlarının (veya Türklerinin) karşı karşıya bulundukları problemlerin ve dertlerin hemen hepsinin şu yahut bu şekilde umum Türk ve İslâm âlemlerinin diğer halkları için de vârid olduğunu düşünmekteydi
Her konuda değişmez parolası “birlik” olan Gaspıralı, bu anlayışının kapsamını sadece Rusya sınırlarındaki dindaş ve soydaşlarıyla sınırlamıyordu.
Doç.Dr. Hakan KIRIMLI (Bilkent Üniversitesi)
Nitekim, yayınlarıyla Rusya Türklerinin geniş Türk ve İslâm dünyalarına mensubiyetlerini dikkatli bir dille de olsa daima hatırlatmaktan geri kalmamış ve bu âlemlerdeki gelişmeleri düzenli olarak Rusya’daki Türklere izletmeyi millî programının hayatî bir cüzü olarak telâkkî etmişti.
1905’i izleyen yıllarda Gaspıralı’nın Rusya Türkleri için idealinde yatan herşey daha gerçekleşememiş olsa da, onun sisteminin yetiştirdiği aydınların sahiplenmesiyle millî uyanış hareketi artık gereken ivmeyi kazanmış ve geriye dönülemez bir noktaya gelinmişti. Bütün bu gelişmeler Gaspıralı’ya çok daha geniş çaplı projelerini uygulama cesareti verecekti.
“Millete Hizmet etmek istiyorsan elinden gelen işle başla.”