İsmail Gaspıralı


İsmail Gaspralı
1851 – 1914

Tayyib Gökbilgin


Ölümünün 38 inci yıl dönümü münasebetiyle İstanbul´da yapılan anma töreni (24 Eylül 1952) bize bu büyük Türk mütefekkirini, muallim, muharir ve rehberini, ve onun feyizli eserlerini hatırlattı; yüksek ideali ile bugünkü acı realiteler üzerinde bizi derin düşüncelere sevketti. İsmail Gaspralı, Kırım Türklüğünün bu asil evladı bundan tam 101 sene evvel Bahçesaray’ın bir köyünde dünyaya geldiği ve hatta, sonraları onun Moskova askeri idadisinde tahsil yaptığı devirlerde Rusya´da muhtelif yerlerde, türlü isimler altında yaşıyan Türklerin hal ve vaziyeti tam manasiyle perişan, geri ve Kurunu Vüstai idi. O, milli terbiyesini bir Rus ailesinden almıştı. Bu aile müfrit milliyetperver hatta panslavist idi. Türkleri daima vesilei hücum yapan bu aile ve bu muhit İsmail Gaspralı´da Türklük hissini kamçıladı. Türklük şuurunu ve idealini yarattı. Onun ölünceye kadar, türlü şekillerle Türklüğün yorulmak bilmez bir hizmetkarı, bir alemdarı yaptı.

<< İsmail Gaspralı >> o mektepten çıktı ve bir Rus zabiti olmadı. Fakat, arzu ettiği gibi, o sıralarda Girit’te Yunan asileriyle uğraşan Türk kardeşlerine de yardıma gitmeye muvaffak olamadı. Maamafih Paris´de iki senelik bir hayat mektebi tahsilinden sonra vatanına dönüşünde onu milletinin hizmetinde daha olgun ve mütekamil bir türkçü olarak vazife almasına kafi gelmişti.
Bundan sonra Gaspralı yıllarca müddet gazeteci ve muharir olarak, muallim ve terbiyeci olarak çalıştı. Risaleleri ve bilhassa 30 yıl bilafasıla çıkarmıya muvaffak olduğu Tercüman adlı gazetesi bütün Türklük alemine bir meş´ale oldu. O kendi muhitinde bir reformatör idi. Fakat tesiri çabucak, kısa zamanda Kırım ufuklarını aştı. Bütün Türk ülkelerinde bir mütefekkir gibi tanındı. Yazıları, iştiyakla okundu. Fikirleri hararetle tatbik edildi. İsmail Gaspralı milletini, bilhassa Rusya´da dağınık ve birbirinden farksız, teşkilatsız bir halde yaşıyan Türklüğü uyandırmak, muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak istiyordu. Onun zihnini yoran meseleler, problemler bilhassa içtimai iktisadi ve kültürel idi.
O düşünüyordu ki, diğer milletlere nisbetle ilim ve marifet, servet ve medeniyet, iktidar ve kuvvetçe pek geride kalmış olan Türk kavimleri cehaletten kurtulmak, maarifi tamim etmek, iktisaden kuvvetlenmek ve milli bir edebiyat yaratarak temsil olunmanın önüne geçmek mecburiyetinde idiler. Gaspralı bu gayelerin tahakuku için ömrünün sonuna kadar geceli gündüzlü çalıştı ve bir dereceye kadar da muvaffak oldu. Ancak dünya hadiselerinin Türklük aleyhine bir istikamet almış olması neticesidir ki onun parola yaptığı << dilde fikirde işte birlik >> mefhumu bugün, onun ölümünün 38 inci yıl dönümünde, Türklük aleminde tatlı bir hatıra olmaktan ileri geçemedi. Maamafih bu sahada insanı bedbin yapan bir tecelli olsa bile, bize düşen vazife bu büyük Türklük mücahidinin idealini kavramak, onu yaşıyarak ve yaşatarak parolasını tahakkuka çalışmaktır.
Bu törende onu ve eserlerini tahlile çalışan bir hatibin, muhterem Profesör Sadri Maksudi Arsal´ın dediği gibi, İsmail Gaspralı Türklüğün şerefli ve büyük tarihini ve onun istikbalini yaratmak yolunda bir temel olarak istifade etmek istemişti. Bu istikbale şuurla ve imanla hazırlanmak, şanlı maziyi bu hususta bir teminat telakki etmek, bulunduğu Türk cemiyeti için de bir vazife olsa gerektir.
Birliğimiz kendi mesleğinin bu önderini tanımıya ve tanıtmıya çalışırken, onun bilhassa ortaya attığı tedris metodu, Türk lehçeleri arasında müşterek bir edebi dil yaratmak tasavvuru Türk kadınlarının içtimai ve medeni seviyesini yükseltmek hususundaki planı gibi cephelerini en salahiyetli bir şekilde tetkik ederken İsmail Gaspralı´nın ülkü ve idealini de benimsemek ve hamlelerinde buna istinat etmek, onun misyonuna tesahüp eylemek mevkiindedir. Ta ki, gene bu törende muhterem bir hatibin bütün Türk entellektüellerini düşünceye ve izah aramıya sevkeden sualinin mukadder cevabı, ana vatanın bir gün bu misyonu başarmak mevkiinde kalması halinde şuurlu, teşkilatlı ve aynı zamanda feragatkar bir kadroya sahip olması keyfiyeti, hazırlanmış olsun.

 

 

BILGI KASIM 1952 SAYI :67

Tarihten Günümüze Işık Tutuyor: Gaspıralı’nın Eğitim Kooperatifleri

Av. Namık Kemal Bayar

Bugün Gaspıralı İsmail Bey’in vefatının 104. yıl dönümü…

Pek çoğumuz onun “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” şiarını kullanarak bugün onu anacağız. Bu anlamlı, şiara farklı bir bakış getirip üzerinde düşünmekte büyük fayda var.

Gaspıralı’nın en büyük başarısı “Usul-ü Cedit” okullarını kısa sürede Rusya işgali altındaki bütün Türk topraklarında yaygınlaştırarak bu topraklardaki aydınlanma hareketini başlatmasıydı. Esasen bugünkü siyasi ve toplumsal birikimin ana kaynağı da onun başlattığı bu aydınlanma hareketinde yetişen aydınlar olmuştur. Maalesef ki Sovyet döneminde ve sonrasında Rusya’nın işgal ettiği Türk topraklarında bir kaç istisnai isim dışında ikinci bir aydın nesli yetişmemiş, Türk siyasi ve sosyal hayatı Gaspıralı’nın aydınlanma hareketinde yetişen fikir ve hareket insanlarının eserleri ile şekillenmiştir. Günümüz Türk bilim insanları dahi halen bu aydınlanma hareketinin esasları ve ilkeleri üzerine çalışmaktan öte Türk fikir ve hareket sahasına yeni yüzyıllara dair kendine özgü bir katkı sunmakta zorlanmaktadır.

Ancak, bu tespitten ziyade üzerinde durulması gereken çok önemli bir husus daha vardır ki, bu da Gaspıralı’nın aydınlanma hareketinin toplumun bütün katmanları tarafından sahiplenilmesidir. Usul-ü Cedit okullarının etrafında şekillenen Türk aydınlanma hareketinin başarısının temelinde bu husus bulunmaktadır. Peki Usul-ü Cedit, bu kadar kısa sürede nasıl ve neden başarılı olmuştur? Yirminci yüzyılın başındaki iletişim teknolojisinin kapasitesi düşünüldüğünde Bahçesaray’da bir mahalle mektebi ile başlayan bu eğitim rüzgarı, on-onbeş yıllık kısa bir sürede nasıl bir eğitim kasırgasına dönmüş ve binlerce okuldan bahsedilmeye başlanmıştır? Üstelik, Çarlık Rusyası idaresi altında ve devletten tek delikli kuruş almadan!

Bu sorunun cevabı pek çoğumuza zor gibi gelse de aslında basit bir cevabı var.

Gaspıralı, Usul-ü Cedit okullarını kurarken Rusya devletinin en küçük bir desteği olmayacağını çok iyi biliyordu. Bu devasa finansman sorununu aşmak için devletin olmayacağı yerde o, yapılabilecek tek şeyi yaptı; halka müracaat etti. Önce, kendi yöntemini sınamak için bir okulu kendi imkanları ile kurdu. Başarısını ispat edince halka müracaat etti ve halktan destek aldı. Bu şekilde binlerce Usul-ü Cedit okulu doğrudan halk teşebbüsü olarak kuruldu. Rusya’nın işgal ettiği topraklarda kurulan binlerce Usul-ü Cedit okulu, kelimenin tam anlamıyla zengin-fakir, kadın-erkek toplumun bütün katmanlarından insanların bir araya gelerek “imece” usulü ile kurdukları okullardı.

Bu okulları kuran “kooperatif bilinç” Türk aydınlanma hareketinin temelini oluşturmaktadır. Gaspıralı’nın başarısının temelinde bu “kooperatif bilinç”i uyarmak ve doğru alana yöneltmek yatmaktadır.

Gaspıralı, hiçbir zaman devleti beklemedi. Ağır çarkları döndürmeye çalışmak gibi bir gayreti olmadı. O, halkına inandı ve doğru adımları atarak millete hizmet gayesi ile işine sarıldı. Türk milletinin birlikte hareket güdüsünü tetikledi ve “imece” ile nelerin başarılabileceğini gösterdi. Bu yönü ile bakıldığında her bir Usul-ü Cedit okulunun, insanların biraraya gelerek kurduğu “kooperatif okul” olduğu görülecektir.

Eğitim meselesinin yaşamsal olduğunu hepimiz biliyor ve vurguluyoruz. Gaspıralı, bu yaşamsal meseleye pratik ve başarısı kanıtlanmış bir çözüm getireli 120 sene oldu. Şöyle bir geçmişe bakıp, Gaspıralı’yı görmemiz bu meselenin çözümünde bize altın anahtarı sağlayacaktır.

QHA

24.09.2018

http://qha.com.ua/tr/fikir-yazilari/gaspirali-ismail-bey-universitesi-mi/173734/

 

5 Mayıs Matbuat Künü Münasebetile [Osman Aqçoqraqlı – Haz.: N. Seyit Yahya]

*


Osman Aqçoqraqlı

Haz.: N. Seyit Yahya

Qart muallim ve yazıcılarımızdan İsmail Gasprinskiy

İşbu mayıs ayı 5-nci künü matbuat künü olıp keçti. Matbuat da kününde Qırımda İsmail Gasprinskiyni anmamaq mümkün olmay.

Gasprinskiy değende közümizin öğüne 35 yıllıq bir neşriyatçılıq kele. Keçken 19-ncı asrın sonlarında umumrusiye müsülmanları arasında maarif ve medeniyet yolunda bir devir açıp yaşatqan İsmail Gasprinskiyniñ hayatına bir baqacaq olsaq, onıñ müsülman halqları arasındaki durğunlığın, içtimaiy hastalıqların sebeplerini araştırdığını köremiz. Bu araştıruvlar arasında Gasprinskiy şu fıkirge kele: “Bütün felâket, bütün hastalıqlarımız oquvsızlıqtan, bilgisizliktendir. Cahil bir halqın öğüne bütün dünya seadetlerini köterip qoysañ da, ondan faydalana bilmez, om başta oqutmaq kerek. Oqutqan soñ halq kendine kerek yolu ve seadeti kendisi tapar.”

Gasprinskiyniñ esas fikri bu ola

Gasprinskiy ta 1865 seneleri Moskovada askeriy mektepte oqudığı vaqıtlarda gazeta oqumayı seve ve hatta kendisi 15-16 yaşlarında iken bir şeyler yazıp bastırmaq istey. Lâkin 5 rubleden ziyade parası olmadığından buna muvaffaq olamay.

Gasprinskiyde müstaqil adımlar

Askeriy gimnaziyada oquvlar Gasprinskiynin hoşuna kitmey. Aynı zamanda Moskovada 1860 ve 1870 seneleriniñ islavyanofil-milletçi gazetalarındaki maqaleler onı bıqtıra, onda büyük aksiy bir tesir uyandıra. Bu tesirler altında Gasprinskiy Moskovayı taşlap qaça.

Muallimlik

1869�71 seneleri Gasprinskiy Bağçasaray ve Yaltada üç yıl muallimlik yapa. Bu muallimlikler esnası Gasprinskiyniñ Moskovada beslediği fikirler kittikçe arta. O dey ki: “Bütün cahil halqları hükümetler umumiy, mecburiy ve parasız oqutmaq kerektirler.”

Oquv-bilgi peşinde

Gasprinskiyni az oquv ile muallimlik yapıp oturmaq toydırtnay; o bilgisini daha ziyade arttırmaq fikrine kele ve bu fikir ile 1871 senesi Istanbulğa yollana, lâkin anda oquv işlerinin qurulışı onıñ keyfine kelmediginden Fransaya can ata, cebinde üç ruble bulundığı halda Parijge kelip tüşe.

O vaqıtlarda Parijde bulunan rus muhacirleri Gasprinskiye bazı işler tapıp onıñ keçinmesini temin eteler. Nihayet, o, meşhur Turgenefe¹ yaqınlaşa, Turgenef Gasprinskiye öz eserlerini ve maqalelerini temize çektire. Fransızcayı eyi öğrendikten son bir ilâncı kontorada da tercimanlıq yapa. Gasprinskiy bu tercimanlığını unutmayıp, ileride çıqardığı gazetasınıñ adını “Terciman” qoya.

Gasprinskiy izbaç2

1876 senesi Bağçasarayğa qaytıp kelgen Gasprinskiy tekrar rusça muallimlik yapa. Bu defa om Qırımın en meşhur Zincirli medresesi yanındaki rusça mektepke tayin eteler.

Bu sıralarda Gasprinskiy yine de gazetacılıq fikrini bıraqmay. Aldırdığı rusça gazetaları kendisi oqudıqtan son seherin qahvehanelerinde kezip, oqup, tatarçaya tercüme etip, halqlarğa diñlete. Bu işi kendisine adeta bir vazife kibi köre, seneler boyu bu işte devam ete.

Beri tarafta medresedeki talebelerden türkçe oqup yazmaya ögrene. Bu esnalarda Gasprinskiyniñ medresedeki isholastik tedris usulını tenqid etmesi ve rusça sınıfta ders vaqıtlarını çan qaqıp ilân etmesi talebeler arasında ona qarşı bir duşmanlıq uyandıra. Onı öldürmekle qorqutıp mektup yazalar. Gasprinskiy burasını bıraqmaya mecbur ola.

Gasprinskiy cemaat hadimi

1879-da Gasprinskiyni Bağçasaray şeher (galava) Belediye reisi saylaylar. 4 senelik hizmet dahi eyilikle neticelenmey. Seher soqaqlarına fener qoydırmaq, hastahane yaptırmaq kibi tedbirler o vaqıtki balaban meclis (galasnıy) azalarının hoşuna kitmedi. Seher kassasını boşatacaq bahanesile3 Gasprinskiyni bu galavalığı bıraqıp kitmeye mecbur ettiler. Bu hizmetler esnası Gasprinskiyni matbuata hizmet fikirleri yine de bıraqmay. 1882 senesi Aqmescitte çıqan rusça gazetada “Rusiye müsülmanları” serlevhasıle maqaleler yaza, bunları ayrıca bastıra. Bu risale o vaqıt rus hükümet memurları arasında gürülti çıqara, beri tarafta Qazan ve Kafkasya müsülman gençliği arasında ise uyanıqlıq doğura.

Tatarda birinciliği

Gasprinskiy galavalığı esnası matbaa açmaq, gazeta çıqarmaq meselelerini hiç bıraqmay, hükümetten müsaadeler istey, lâkin veremeyler.

Daima çırpınan, rahat durmayan qalp hep bir şeyler yapmaq istey. Gasprinskiy Bağçasarayda, gençliğinde oqumayıp cahil qalğan büyükleri oqutmaq içün gece dersleri aça. Bedava olğan bu derslerge bir hayli adam devam ete.

Lâkin qış kelip, soğuq bastıqta Gasprinskiy talebelerinden, yaqarlıq içün dep, 20 kapik toplayacağı vaqıt bazıları bıraqıp kitmeye başladılar. Hatta aradan birisi qara tahtaya şu beyti yazıp qoya:

“Upravalar yapıldı, çeşmesi qaldı,

Bedava oqutam dep, 20 kapik aldı.”

Gasprinskiy gazetacı

Sözünden, fikrinden dönmek bilmeyen Gasprinskiy gazeta çıqarmaq işinde aylancıq yollardan çareler qıdıra. Çare tapıla. 1882 senesi boyu Gasprinskiy “Tonğuç”, “Şafaq”, “Qamer”, “Güneş”, “Yıldız” kibi türlü adlar ile her ay sırasıle 12 risale çıqara. Tabiy, bu risalelerin adları başqa olsa da, içi adeta bir jurnal ve gazeta olduğından şübhe etmeyen eski Rusiye senzur idaresi bunları toqtata.

Gasprinskiy kendisine ayaq çalan düşmanın ta yüreğine, merkezge bara. Her nasıl ise rusça ve tatarca olmaq şartıle “Tercüman” adlı haftalıq bir gazeta çıqarmaya ruhset ala bile.

Bundan Nijniy4 ve Qazan seherlerine yollanıp, çıqacaq gazetaya abune toplay. Bu suretle topladığı üç yüz rubleye anasının saqlı qaftanlarını da satıp qoşa, eskice bir makina ve biraz da hurufat alıp, matbaayı tize ve işke başlay.

1883-te aprelin 10-ncı künü “Tercüman”ın ilk nüshası Bağçasarayda öz matbaasında çıqmaya başlay.

Gasprinskiy yerli tatarlardan birisini alıp, mürettiplik ögrete, ailesi kâğıt bükley, makina aylandıralar. Böylelikle ilk tatar gazetası zahmetler ile meydanğa kele, Gasprinskiy bu iş içün şerik (kompanyon) araştırdıqta yerli zenginlerden birisi ona dey: “Bu gazetayı satmaqtan ne fayda çıqacaq? Eğer tütüncilik yapsan, sana biraz sermaye vereyim.”

Başta 300 nüshadan başlayan “Tercüman” son seneleri 5000 nüshaya qadar çıqa.

Usul-ı cedid

Eski usul mekteplerin yaramağanını körgen Gasprinskiy bunların İslahı çarelerine kirişip, başta yeni savtiy5 usulda “Hoca-i sübyan”6 adında elifba ve ders kitapları yazıp bastı. Bu usul Bağçasarayda Qaytazan mektebinde muallim Mahmut Refat7 efendi tarafından tatbiq oluna8. Bir qaç yıllar etraftan kelgen tatar muallimleri bu usulı öğrenip kiteler ve yerlerinde tatbiq eteler.

İçeri Rusiye mollaları buna qarşı keleler, cedid-qadim qavğaları başlay. Bu usulğa “Usul-ı yezid”9 deyler. Gasprinskiy tekfir etile10. Ona qarşı muharebe açıla, aleyhinde11 kitaplar basılıp çıqa.

Rus misionerlerinden İlminskiy12 Peterburgdaki misionerler başı Pobedonostsefke13 Gasprinskiy haqqında qorqunçlı mektuplar yaza, dey ki: “Bağçasarayda ufaq bir bulut peyda oldı, ileride bundan kök gürlep şimşekler çaqmaq ihtimali vardır.”

Beri taraftan usul-ı cedid ilerilep mektepler açıla ve Gasprinskiyniñ öldigi senesine qadar tatarlar arasında yeni usulğa çevirilmegen mektep qalmay. Bunların adedi14 ise 5 biñge çıqa.

Cemiyet-i hayriyeler

Yeni usul mekteplerde ekseriyetle zengin ve orta halli kişilerniñ balaları oqup, fuqarelerin oquyamadığını körgen Gasprinskiy buna çare olaraq tatarlar arasında cemiyet-i hayriyeler açmaq suretile fuqare balalarını oqutmaqnı tüşüne, bu yolda teşviqat yapıp bunda da muvaffaq ola. Bir qaç yıl içinde eski Rusiye müsülman merkezlerinde elli qadar cemiyetlerin heman hepisinde fahriy aza şayiana. Mekteplerin çoğusına Gasprinskiy adı verile.

Günsel Dergisi‘nden alınmıştır. Sayı 5,  Mart-Nisan 2000. (www.ismailgaspirali.org)


*Maqale “Emel”nin nushasındaki imlâsı ile berilmektedir. � N. S.  Açıqlamalar:

 

1 Turgenev İ.S.(1818-1883)– meşhur rus nesircisi. Peterburg İlmiy Akademiyasınıñ muhbir-azası (1860). Bir çoq roman ve povestlerniñ müellifidir.

2 İzbaç – rusça “izba” sözünden: Rusiyede eskiden halqnı evden evge kezip ya da bir evge toplap oqumağa-yazmağa ögretken adam.

3 Bahane – mana, manaçıq, sebep; bahanesile – manası, manaçığı, sebebi ile.

4 Nijniy-Nijniy Novgorod, Rusiyede Volga özeni üzerinde bulunğan şeher.

5 Savtiy – sesli, davuşlı.

6 Hoca-i sübyan – Balalar hocası (muallimi).

7 Refat Mahmut (1860-1940) – tanınğan qırımtatar ziyalılanndan, İ. Gasprinskiyniñ, tahsil reforması işlerinde ilk ve en yaqın yardımcılarından biridir. Bağçasarayda doğup, 1890-da mında, Qaytaz ağa mahallesinde ilk yanı usul mektebini açtı. Bu mektepte Qırımda birinci defa olaraq oğlan balaları qızlarnen beraber oquy, din-tışı fenler oqutula edi. 1938 senesi bolşevikler tarafından hapske alındı ve muhtemelen, 1940 yılında Özbekistanda mahbüsler lagerinde vefat etti.

8 Tatbiq olmaq – hayatqa keçirilmek, işletip baqılmaq.

9 Yezid sögünç olaraq: “hıyanet”, “merhametsiz”.

10 Tekfir etmek – birisini, kâfir dep, qabahatlamaq.

11 Aleyhinde – [birisine, bir şeyge] qarşı.

12 İlminskiy, N.İ.(1822-1891) – türkşınas ve missioner. Peterburg İlmiy Akademiyasınıñ muhbir-azası (1871). Rusiye İmperatorlığındaki türkiy halqlarnıñ yazıları içün kiril elifbesini uydurmaq ve müsülman balaları içün rus tilini ve hristian dinini ögretken ocalar seminariyalarını açmaq işlerinin başlangıcında bulunğan zatlardan biri.

13 Pobedonostsev K. P. (1827-1907) – Rusiye devlet erbabı, adliyeci. 1880-1905 seneleri arasında Sinodda (Ruhaniy işler nazirliginde) ober-prokuror (nazir) vazifesinde çalıştı. Tarihte Rus İmperatorı III Aleksandrğa olğan tesiri ile bellidir.

14 Aded – sayı birimi.

15 Hacı Habibulla Efendi Müslim Efendi Zade, Dereköyli (1820-1895) – Qırımnıñ belli

müderrislerinden. İstanbulda ve Qahirede diniy tahsil körgen. Zincirli medreseniñ müdüri vazifesinde bulunğanda, bu aliy oquv müessisesinin ilk İslahını keçirdi. Onun teşebbüsinen medresede kütüphane açıldı. Habibulla Efendinin bu kütüphanege 1000 nüsha kitap bağışlağam bellidir.

16 Hadi Maqsudi Efendi – fevral 1914 senesi, İdil-Ural bölgesi, Kafkaz ve Qırımdan kelgen bir sıra ziyalılar arasında Müsülman Fraksiyasını meydanğa ketirme faaliyetinde bulunğan bir zattır. Başqa malümatqa rast kelmedik.

17 Lömanov, İsmail Noman oğlu (1871-1942) – belli qırımtatar alim ve ocalarından. İstanbul ve Qahirede diniy tahsil körgen. I Qurultaynıñ iştirakçisi. Qırım MSSC (ASSR) devrinde hükümet dairelerinde ve yüksek tahsil sahasında çalıştı, ilmiy tedqiqatnen oğraştı. 1934 senesi işten boşatılıp, Leningrad şehrine kete ve Şarqşınaslıq İnstitutınıñ elyazmalar bölügine işke kire. 1938 s. NKVD tarafından hapske alındı, 1939-da azat etildi. Leningrad muhasarası vaqtında (1942-de) vefat etti.

18 Darülfünun (arapça: Daru-l-fûnun – Fenler evi) üniversitet.

19 Darulmuallimin (arapça: Daru-l-muallimin – Muallimler evi) Pedagoji İnstitutı.

20 Davidoviç, Mustafa – Litva tatarlarından; İ.Gasprinskiynen Moskovadaki askeriy mektepte oquğan ve beraberce qaçqan edi; dostluqları ve bir-birine kösterdikleri destekçilik ömürleri boyu sürgen edi.

21 Terciman-ı ahval-i zeman – Zemane ballarınıñ tercimanı (osmanlıca).

22 Alem-i sübyan – Balalar dünyası (osmanlıca).

23 Alem-i nisvan – Hanımlar dünyası (osmanlıca).

24 Kongras – kongress.

25 inskiy K. Dm. (1822-1891) – meşhur rus demokrat-muallimi, rus pedagoji ilminin esaslarını qurğan insandır. Esas gayelerinden biri- tahsil umum halq içün açıq olmalı, qolay ve anlayışlı tarzda berilmelidir. İ. Gasprinskiy Uşinskiynin ğayelerinen tanış olup, olarnı Rusiyedeki türk mektepleri içün işletkeni bellidir.

26 Metinde böyledir, mürcttip hatası da ola bilir (mantıq cihetinden “novator” veya “reformator” sözleri daha uyğundır).

İsmail Gaspıralı Dönemi ve Ruslarla Uzlaşma

*


Prof.Dr. Nadir DEVLET

Gaspıralı’nın gerçekleştirdiği faaliyetleri daha iyi kavrayabilmemiz için döneminin siyasî, ekonomik, kültürel şartlarını hatırlamamız ve bu tarihî şartlara göre yorumlarımızı yapmamız gerekmektedir. Aksi takdirde geçmişteki olayları bugünün kavram, düşünce ve şartlarına göre yorumlarsak, farkına varmadan bir hayli hatalara da düşmemiz mümkündür.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım Hanlığı Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesinden çıkarılmış ve yaşaması Rusya’nın insafına bırakılmış oldu. Çok da geçmedi, 1783’de Kırım Hanlığı Rusya tarafından işgal edildi. 1784’te ise bu yeni işgal edilen bölge Novorossıysk eyaletine bağlandı. Besarabya, Herson, Yekaterinaslov, Stavropol ve Don vilayetlerim içine alan bu eyalet Kırım Hanlığı’nın aşağı-yukarı tarihî sınırlarını içine almakta idi.

Kırım’ı topraklarına katan II. Katerina (1762-1796) iki asır önce Tatar ve Başkurtların ülkesini (Kazan hanlığı 1473-1552) ele geçiren IV. İvan’dan (Korkunç) (1553-1584) daha dikkatli ve daha liberal bir politika güdüyordu. IV. İvan’ın Kazan’da yaptığı hatalardan sakınmayı ümit ederek, Katerina Kırımlıları siyasî yönden tamamen asimile etme (eritme) fikrini desteklememiş, ve aynı zamanda Ortodoks Kilisesinin de burada herhangi bir misyonerlik hareketi yapmasına müsaade etmemişti.

1831’de müftülüğe Kırım ve Batı Rusya Müslümanlarını temsil hakkı verilmişse de, salahiyetleri hayli kısıtlı idi. Müftü içişleri Bakanlığının tavsiyesiyle Çar tarafından seçiliyordu. Vakıfların gelirleri çok azaldığı için maaşları mahalle halkı tarafından sağlanıyordu. Hristiyan ruhanîlere tanınan özel haklardan müslüman din adamları mahrum edilmişti. Hatta aralarından çoğu din adamı olarak tanınmıyordu. Mesela, 1910’da 1500 din adamının ancak 300-400’ü resmî olarak din adamı statüsüne sahipti. Kısacası din adamları II. Katerina dönemindeki özel statülerini kaybetmişler, bütün Kırım halkı gibi büyük sıkıntı içine düşmüşlerdi.

II. Katerina, Kırım Tatar asillerine de, kısa ömürlü olmakla birlikte, aynı mülayim politikayı uyguladı. Böylece başta yerli asillere de, Rus asillerine verilen hak ve imtiyazlar tanındı. XIX. yüzyılın basında halkın ancak % 5’ini teşkil etmesine rağmen bu sınıfın elinde işlenmiş toprakların % 60’ı bulunuyordu.

1789’dan sonra ise Kırım Tatar cemiyeti ve kültürü diğer bir tehditle karşı karşıya kaldı. Bu da Rusya’nın değişik bölgelerinden Kırımca Rusların dışında çok sayıda ırk ve menşe bakımından değişik olan Yunanlıların, Ermenilerin, Moldovyalıların, Ukraynalı Kozakların, Almanların, Polonya Yahudilerinin ve Bulgarların gelip yerleşmesi idi.

Kırım’ın Türk halkının kültürünü tehdit eden başka bir husus ise I. Aleksandr’ın (1801-1825) tutumu idi. Klasik Yunan eserlerinin büyük hayranı olan Çar, Kırım’ı bir Yunan bölgesine çevirmeyi planlamıştı. Onun emri ile yöneticiler Kırım Hanlığı’na ait her türlü izi ortadan kaldırmaya giriştiler. 1802’de ülkenin tarihî adı olan Kırım “Tavrida” adı ile değiştirildi. Eski Türk adları Yunan adları ile değiştirildi. Mesela, Akmescit Simferopol, Eski Kırım Levkopol, Gözleve Evpatoriya, Kefe Fedosiya gibi isimler aldılar.

Yeni Rus politikası ve uygulamasından en fazla sıkıntı çeken zümre ise şüphesiz Türk çiftçi köylüleri idi. Onlar Ruslara karşı silahlı mücadeleye giremeyecekleri için en mantıklı ve mümkün olan yolu, göç etmeyi seçtiler. 1.200.000 Türk’ün Kırım’dan göç ettiği anlaşılmaktadır. 1870’te yalnız Or kazasında 320 köyden 287’si boşalmıştı. Kırım Türklerinin terk ettikleri köylerin toplam sayısı ise 700 civarında idi. 1875’te Tavrida eyaletinde 109 bin Kırım Tatarı için 23 medrese ve 131 mektep kalmıştı. 1805’te Kırım’da 1.558 cami mevcutken 1914’te cemaatlerinin kalmaması sebebiyle bunların sayısı 700’e inmişti.

1897 yılı nüfus sayımında Tavrida eyaletinde toplam nüfusun 525 bin olduğu tespit edilmiş ve bunun ancak 188 bininin veya % 36’sının Kırım Türkü olduğu anlaşılmıştı. Ekserisi köylerde yaşayan ve fakir bir azınlığı teşkil eden Kırım Tatarları onlara nazaran daha dinamik olan Ruslar tarafından asimile edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardı.

1878’de Doğu Anadolu ve Erzurum, Rus orduları tarafından işgal edilip, Osmanlı İmparatorluğu’ndan herhangi bir yardım görme ihtimali azalınca bilhassa Rusya’daki Kazanlı ve Kırımlı aydınlar teknik, askerî, siyasî ve kültürel yönden üstün olan Ruslardan gelen tehlikenin daha da arttığını idrak ettiler. Neticede Türkler arasında ne şekilde olursa olsun bir ittifak, birlik kurulmadığı takdirde tam bir köleliğe ve asimilasyona mahkum edileceklerini anladılar.

“Cedidcilik” (Usul-ü Cedid) adı verilen reform hareketi işte bu idrakin neticesi idi. XIX. yüzyılın ikinci yansının başlarında dil, eğitim-öğretim ve dinî meselelerde ıslah hareketi İdil boyu Tatar aydınlarından Şihabeddin Mercanî (1815-1889), Abdulkayyum Nasirî (1824-1907) ve Hüseyin Feyizhanî (1826-1866) ve başkaları tarafından başlatıldı.

Bu hareket genelde Rusya’da Türk dünyasında meydana gelen iktisadî değişikliklerin neticesinde ve bunların tesiri ile canlanan bir uyanış, yenilik, “cedidcilik” hareketi idi. Bu hareket XIX. yüzyılın son çeyreği içinde iyice gelişmiş (büyümüş), genişlemiş idi. “Usul-ü Cedid” hareketi Türk dünyasının değişik köşelerine dağılma, dağıtılma yollarını arıyordu. Gaspıralı da bu harekete basın ve eğitimle katılmayı arzuluyordu.

Gaspıralı’nın gazete çıkarma fikri Rusya Türkleri arasında orijinal bir fikir değildi. Çünkü bundan önce de bu konuda teşebbüsler olmuş, hatta gazete bile çıkmıştı. Bilinen ilk teşebbüs yarısı Türkçe, yansı Rusça olmak üzere Kazanskie İzvestiya (Kazan Haberleri) adlı bir gazete çıkarmak için yapılmıştı. Fakat resmî makamlar buna izin vermemişlerdi. Bundan sonraki Bahrill-Ahbar, Yıldız ve Tanğ Yıldızı adlı gazeteleri çıkarma teşebbüsleri de akamete uğratılmıştı. Ancak 1870’te Türkistan Genel Valisi Kaufmann’ın emir ve yardımları ile Taşkent’te Türkistan Vilayetinin Gazeti adlı yayın organı neşredilmeye başlanmıştı. Fakat bu gazeteye Türk gazetesi demek mümkün değildir, ilk Türk gazetesi ise, Azerbaycanlı Hasan Zerdabî’nin (1837-1907) kısa ömürlü Ekinci (1875-1877) gazetesi idi.

Ekinci’nin kapanmasından sonra ise 1879’da Gaspıralı gazete çıkarmak için ilk müracaatını sundu, fakat reddedildi. O, yılmadı ve üç yıl boyunca değişik vali ve bankalara giderek bu ricasını tekrarladı. Ancak dördüncü yılda Petersburg’dan gerekli izni alabildi.

Gaspıralı, gazete çıkarmak teşebbüsünün yanında diğer yayın faaliyetlerini sürdürmeyi de ihmal etmedi. Gazete yerine geçebilecek sekizinin adı tespit edilen (Tonguç, Şafak, Kamer, Ay, Yıldız. Güneş, Hakikat ve Laîail.) 12 adet, her biri bir iki sayfadan ibaret, broşürler yayımladı. Bu broşürler genel konularla birlikte dil meselesini de inceliyorlardı.

Gaspıralı 1881-1882 yıllarında yukarıdaki broşürlerin dışında üç eser daha kaleme aldı. Bunların ilk ikisi Türkçe Mir’ad-ı Cedîd ve Salname-i Türkî, biri de Rusça Russkoe musulmanstvo idi. İlk ikisi İsmail Bey’in karakteristik üslubuna uygun olup, didaktik okuyucuya, bilhassa yarı cahil Türke basit şeyler hakkında bilgi vermeye yönelikti.

Mirad-ı Cedîd (Yenilik Aynası) adlı bu 14 sayfalık broşür hayvanlar alemi, Rusya Müslümanları için Mekke (hac) yolu, çay yetiştirme, İstanbul’un kısa bir tarihçesi gibi konuları ihtiva ediyordu. O, bu broşürüne, İslam yasalarının yorumuna göre yasak olmasına rağmen konuların bazılarını izah için resimler de koymuştu. Gaspıralı 1901’de yayımladığı Beden-i insan adlı broşüründe de, insan anatomisini gösteren resimler basmış ve ilim öğrenmek için Müslümanlar da her türlü resmî kullanmalılardır diye fikir yürütmüştü.

Russkoe musulmanstvo-Mısli, zametki i nabiyudeniya (Rusya Müslümanlığı-Düşünceleri, Yazılan ve Gözlemleri) adlı eseri ülkenin yönetimini ellerinde tutan Ruslara hitap eden bir eserdi. Eser onun adının tanınmasına da yol açtı. 1881 yılında Tavrida adlı Rus gazetesinde beş sayıda tefrika edilen bu eser daha sonra kitap şeklinde basıldı. Gaspıralı bu eserinde Rusya’daki İslam cemiyetinin durumunu incelemiş ve modernleşme konusunu ele almıştı. Bu eserde değişik konulara da el atmış olan Gaspıralı, Müslüman okulların eğitim sistemini modernleştirme, Tatarca’nın okullarda ders olarak okutulması, Müslüman yayın ve basınına konulan kısıtlamaların gevşetilmesi gibi konular yanında Ruslarla Müslümanlar arasında yakınlaşmanın gerektiği hususunu vurgulamıştı. Ancak bu yakınlaşmanın birbirine hürmet, belli başlı hak ve hukukların tanınması esasına göre, yani eşit şartlarda olması gerektiğine de işaret etmişti. Gaspıralı, “Rusya Müslümanları, Rus vatanının menfaatlerini bilmiyorlar ve onların hissettiklerini hissetmiyorlar” diyerek Türklerin menfaatlerinin ayrı olduğunu da ifade etmişti.

Aynı şekilde asimilasyon (eritme) ve Ruslaştırma politikasına da karşı olduğunu açık ve seçik olarak ifade etmişti. Kısacası Gaspıralı, Ruslarla eşit şartlarla ortaklık ve iş birliği yapabileceğine işaret ediyordu. O, bununla geri kalmış olan Türkleri Rusya kanalı ile Batıdan (Avrupa) alınacak ilim ile kalkındırmayı planlıyordu. Bunun için ise Ruslarla iş birliği yapmak gerekiyordu.

Ancak o bunu yaparken belki de soydaşlarını kızdıracak bazı ifadeleri de kullanıyordu. Şu satırlar oldukça ilginçtir: “Rya^an, Kazan, Astrahan, Sibir, Kırım hanlıkları ve son dönemlerde Orta Asya’daki birtakım hanlıklar tarihî bir zaruret olarak Rus hakimiyeti altına girmişlerdir, Görüşümüze göre de Rusya henüz tabii sınırlarına ulaşmamıştır. Biz eninde sonunda Rus sınırının bütün Türk-Tatar kavimlerini içine alacağını düşünüyoruz” Gaspıralı devamla, yani Rus hakimiyeti altında toplanacak Türk-Tatarların ilişkilerini de değişik sorularla yönlendirme gayreti içindedir. Bu konuda şu ilginç soruları tevcih etmektedir:

“Bu durumda, Tatarlarla Ruslar arasındaki ilişkiler nasıl olmalıdır? Tatarların, Rusya Müslümanlarının, Ruslarla ve Rusların onlarla münasebeti nasıl olacaktır? Rus hakimiyeti yabancı Müslümanlara akıllıca-makulce davranacak mıdır? Rusya onlar için ne yapmalıdır, nasıl yapmalıdır ve onlardan ne talep etmelidir? Ruslarla gayri Ruslar yan yana bir bölgede, eşit kanunlarla, tesadüfen yan yana gelmiş peykler, komşular gibi mi yaşamalı, veya onların arasında büyük bir ailenin çocukları arasındaki akrabalık bağlarına benler daha yakın ilişkiler mi olmalıdır?”

Gaspıralı’nın Rus hakimiyeti ile uzlaşma gayretleri onun Tercüman/Perevotçik gazetesinin ilk sayısında yazdığı fikirlerden de bariz olarak gözükmektedir.

“Tam yüz yıl önce 8 Nisan 1783’te düzensizlik ve kanlı olaylar dolayısıyla tamamen mahvolan küçük hanlık (Kırım Hanlığı) dünyadaki en büyük imparatorluğunun bir parçası oldu ve bu gücün hakimiyeti ve adil kanunlarının himayesi altında barışa kavuştu.., Diğer halklarla bugünü kutlayan Kırımlı Müslümanlar yüz yıldan beri yararlandıkları bu iyi davranışları inkar edemezler.”

Gaspıralı Tercümanın neşre başlamasından üç yıl sonra da bu uzlaşma konusunu vurgulamaya devam etmiştir. Mart 1896’da Bahçesaray’da yayımlanan Russko-Vostoçnoe Soglaşenie-Mısli, zametki i pojeleniya İsmail Gasprinskogo (Rus-Şark Uzlaşması- İsmail Gaspıralı’nın Düşünceleri, Yazıları ve Arzuları) adlı kitapçığından bazı parçalar bulacaksınız:

“Rusya Müslümanları adlı kitapçığımda Rusya Müslümanlarının aydınlanması ve onların Ruslarla sıcak ilişkilere girmelerinin mümkün olduğunu vurgulamıştım. … Kuzey yarı küresinin haritasını incelediğimizde Müslüman ülkelerle Rusya’nın sınırdaş olduğunu ve Karadeniz, Hazar gibi ortak denizleri paylaştıklarını görürüz. Rusya’nın doğu sınırlarında 500-600 milyonluk Moğol dilli halklar (yazar bununla Çin, Japon vb. kasdetmiş olsa gerek) yaşamaktadır. Rusya’nın batısında ise 250 milyon Avrupalı bulunmaktadır. Bu iki dünya, yani Avrupa ile Moğol dünyası arasında ise Rusya Müslümanlarının dünyası bulunmaktadır. Hristiyan ve Müslüman tanrıları barışı ve iş birliğini engellememektedirler. Kur’an-ı Kerim Türkiye’nin Fransız ve Almanlarla birlik kurmalarına engel olmamıştır. Aynı şekilde İncil de Nikolay Pavloviç’i Türkiye ile dostane ilişkilerden alıkoymamıştır. Dolayısıyla Müslümanlarla Hristiyanlar arasında da çok iyi ilişkiler yerleştirilebilir. Müslüman halklar için Rus kültürü batıdakinden daha yakındır. Rus halkının ekonomik ve endüstriyel hedefleri batıdakinden daha az tehlikelidir. Müslümanlarla Ruslar birlikte veya yan yana üretebilir, ticaret yapabilirler. Avrupalılarla iş birliği yapan Müslümanlar eskiden olduğu gibi şimdi de fakir kalmışlardır. Fakat Rusya’daki Müslümanlar, hatta göçebe Kırgızlar da dahil, fakir değil tersine varlıklı olmuşlardır. Kültürel yönden baktığımızda doğunun insanı Rusya’da olduğu gibi hiçbir yerde rahat yaşamamaktadır. Marsilya’da, Paris’te, hatta Fransız kolonisi Cezayir’de, Londra’da veya den Haag’da hiçbir Müslüman Moskova veya Petersburg’taki konumuna sahip değildir. Burada onların kendi sokakları, camileri vb. kuruluşları vardır. Bunların ekserisi Tatardır. Ancak onların dışında da Rusya’nın dış ülkelere komşu olan oblastlarında değil, hatta iç Rusya’nın hemen her büyük şehrinde İranlı tüccarlar veya Türk tüccarlara rastlarız.”

Kısacası Gaspıralı’nın bu uzlaşma arzusu gerçekçi kriterle bakıldığı zaman bugün dahi geçerliliğini korumaktadır. Aksi takdirde bir Çeçen olayının her an tekrar tekrar yaşanması mukadderdir.

Gaspıralı’nın bu görüşleri Rusya’nın içinde yeniden aktüel bir görünüm kazanmaktadır.

1991 Martında Akmescit şehrinde Kırım Tatarları tarafından “Uluslararası İ. Gaspıralı Konferansı” düzenlenmiştir. Edem Acieviç Ablaev’in 1991’de Taşkent’te Fen yayınevi tarafından çıkarılan İ. Gaspirinski-Gumanist, prosvetitel, pedagog adlı eseri bir Kırım Tatarının sürgünden sonra yaptığı ilk bilimsel çalışma olarak dikkati çekmektedir. Nizami Pedagoji Enstitüsü yayınları arasında çıkan bu 159 sayfalık eser maalesef ancak 300 nüsha basıldığı için pek dar bir çerçeve tarafından bilindi.

Kırım Tatarlarının kendilerinin dışında da bu konuya Kazan’da ve Tatar aydınları arasında da ilgi oldukça fazladır. En son olarak 1993 yılında Çiym Vakfı tarafından “Fikir” serisinden olmak üzere Rusya ve Doğu adlı bir eser yayımlanmıştır. İsmail Bey Gasprinski’nin adıyla neşr edilen bu eserde, Gaspıralı’nın yukarıda belirtilen Rusya Müslümanları, Ruslarla Uzlaşma adlı eserleri, Bennigsen’in 1985’te yayımladığı “İsmail Bey Gasprinski-Russian Islam” tıpkı basımına yazdığı ön söz ve 1990’larda Gaspıralı’nın aklanmasına neden olan L. Klimoviç’in “Maarif hizmetinde Turkiy tilde çıkkan ilk gazete Tercüman ve onunğ naşiri Gasprinski hakkında” adlı seri makalesi ve Professor Mirkasıym Usmanov’un 12 sahifelik “O triumfe i tragedii idey Gasprinskogo” (İsmail Gasprinski’nin fikrinin zaferi ve trajedisi) adlı makalesi yerleştirilmiştir. Bu eser Kazan’da 10 bin nüshada basılmış olduğu için çok geniş bir kesime ulaştı.

Böylece Gaspıralı’nın bilhassa Ruslarla uzlaşma fikirleri tekrar aktüel bir konuya dönüşmeye başladı. Zaten Rusya Federasyonu’nda yaşayan değişik Türkî ve diğer azınlıklar için güçlü Moskova ile uzlaşmak en akılcı yol olacaktır. Çünkü onların Rus baskısına top-tüfekle karşı koyacak güçleri yoktur. Herhangi bir silahlı ayaklanmaya teşebbüs ise bir katliamla sonuçlanır. Dolayısıyla Rus yöneticilerinin aklı selimle hareket etmeleri için onları bir şekilde uzlaşmaya yönlendirmek gerekmektedir. Uzlaşmanın her iki taraf İçin de yarar sağlayacağı şüphesizdir.


Bu tebliğ 21 Aralık 1994’te M. Ü. Türkiyat A.E. tarafından düzenlenen İ. Gaspıralı’yı anma toplantısında sunulmuştur. Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, sayı: 2 (Güz 1996), s. 403-408’de yayınlanmıştır.

DOĞUMUNUN 150. YILINDA GASPIRALI İSMAİL BEY, TERCÜMAN GAZETESİ BİBLİYOGRAFYASI VE TÜRKÇE YAYINLAR

Müteferrika, Sayı: 20, Güz 2001, s. 79–104.

Yrd. Doç. Dr. Fahri Solak

Marmara Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

I. GASPIRALI İSMAİL BEY VE TERCÜMAN GAZETESİ

Gaspıralı İsmail Bey 1851 yılında Kırım’ın Bahçesaray şehri yakınlarındaki Avcıköy’de doğdu. Babası Çarlık ordusundan Teğmen Rütbesiyle emekli Mustafa Ağa Gaspıra köyünden olduğu için İsmail Bey de Gaspıralı (Rusçası Gasprinskiy) olarak adlandırıldı ve bu şekilde tanındı. Mustafa Ağa 1854’de ailesi ile birlikte Bahçesaray’a yerleşti ve İsmail Bey on yaşına kadar bu şehirde kaldı[1]. Tahsil hayatına mahalli Müslüman mektebinde başlayan Gaspıralı İsmail, bir Rus okulu olan Akmescid Erkek Gimnazyumunda sürdürdü. Daha sonra Voronej’deki askeri bir okula kaydedildi ise de, bir süre sonra Moskova’daki Harp Okuluna nakledildi.[2] Bu okulun son sınıfında iken 1867 yazında, Girit isyanında Rum isyancılara karşı savaşmakta olan Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katılmak arzusuyla yakın arkadaşı Mustafa Mirza Davidoviç ile birlikte gizlice kaçmaya teşebbüs etti. Fakat 45 günlük maceralı bir yolculuktan sonra Odesa’ya ulaştıysalar da burada yakalanarak Bahçesaray’a gönderildi[3]. Bu olaydan sonra Rusya’daki tahsiline dönmeyerek, 1868 yılında Bahçesaray’da bulunan Zincirli Medrese’de Rusça öğretmenliğine başladı. Bu dönemde yoğun bir şekilde Rus edebi ve felsefi eserlerini okudu. 1872’de Kırım’dan ayrılan Gaspıralı İstanbul, Viyana, Münih ve Stuttgart üzerinden Paris’e gitti. Paris’te geçirdiği iki yıl içinde ünlü Rus Yazarı İvan Turgenyev’e asistanlık yapmak da dahil çeşitli işlerle hayatını kazandı. 1874’de eskiden beri arzu ettiği Osmanlı Zâbiti olma düşüncesiyle İstanbul’a geldi. Ancak burada geçen bir yıla yakın süre içinde bu arzusuna olumlu cevap alamayınca Kırım’a döndü. 1878’de Bahçesaray Belediye Başkan Yardımcısı ve 1879 yılında da Belediye Başkanlığı’na seçildi ve 1884 yılına kadar bu görevinde kaldı[4].

Gaspıralı İsmail birinci defa 1877’de Dereköy’de evlenmiş ise de bu evlilik iki yıl kadar sürebilmiş; ikinci evliliğini 1882 yılında Kazan eşrafından Akçoralar ailesinden İsfendiyar Bey’in kızı Zühre Hanım ile yapmıştır[5].

Rusya Müslümanları arasında basın-yayın faaliyetleri konusunda ilk akla gelen isimlerin başında Gaspıralı İsmail gelir. Gaspıralı’nın yayın konusundaki ilk teşebbüsü, 1881 yılında Genç Molla müstearıyla yazdığı ve Akmescit’te Rusça çıkan Tavrida gazetesinde tefrika ettiği ve daha sonra kitapçık şeklinde de çıkan “Rusya Müslümanları” başlıklı dizi yazısıdır. Gaspıralı müteaddid defalar Tatarca/Türkçe bir gazete çıkarma yönündeki başvurularının reddedilmesi üzerine, yine aynı yıl, bir dizi küçük risale yayınladı[6]. Bunlardan ilki 1881’in Mayıs ayında yayınladığı Tonguç adlı risale idi. Daha sonra seri halinde Şafak, Kamer, Güneş, Yıldız, Ay ve Mirat-ı Cedîd adlı risaleleri yayınladı[7]. Böylece kendisine Tatarca süreli yayın izni verilmemiş olan Gaspıralı, aslında her biri birer dergi mahiyetinde olan bu risaleleri farklı isimler altında yayınlayarak kanunları ihlal etmeden yayın faaliyetini sürdürmüş oluyordu[8].

Gaspıralı gazete yayını için uzun süre beklediği izni, gazetenin Tatarca ve Rusça basılması şartıyla, 1883 yılında alabildi. İlk nüshası 22 Nisan 1883’de basılan Tercüman, Kırım’da yayınlanan ilk Tatar gazetesi olmasının yanında[9], Çarlık devrinde yayınlanan Türk gazeteleri arasında en uzun süre (35 yıl) yayınlanması, etkisi, öncülüğü, ciddiyeti ve Usul-i Cedîd’e yaptığı hizmetler yönünden de en önemli gazetelerden biridir. Bu yönüyle İngilizlerin Times, Rusların Novaya Vremya (Yeni Zaman) adlı gazeteleri ile mukayese edilmektedir[10].

Tercüman 1903’e kadar haftada bir, 1903-1912 arasında haftada bazen iki, bazen üç defa ve Eylül 1912’den sonra ise günlük olarak yayınlanmıştır. Yayın hayatının başlangıcında 300 abonesi varken, 1885’te abone sayısı 1000’e çıkmıştı. Bunun 300’ü Kırım’da, 300’ü İdil-Ural’da, 150’si Dağıstan’da, 50’si Sibirya’da ve 200’ü Orta Asya ve Türkistan’da idi[11]. 1907’de tirajı 5 bine ulaşan Tercüman’ın Rusya dışında da (İstanbul, Kahire, Kaşgar ve Hindistan) okuyucuları vardı[12].

Tercüman gazetesi basit bir süreli yayın organı olmanın ötesinde bir fikir yayıcısı, milli akım ve faaliyetler için de bir öncü ve ilham kaynağı idi. Bu gazete Rusya Müslümanlarının hayatının tüm yönleriyle ilgili (eğitim, kadın hakları, siyasi partiler, İslam hukuk sisteminin reformu vb.) problemleri tartışıyordu[13]. Tercüman gazetesi yayına başlamasını izleyen ilk yirmi yıl içinde bütün Türk Dünyası çapında emsali olmayan bir yaygınlık ve etkiye ulaştı. Buna rağmen, Tercüman’ın çıkışından Gaspıralı’nın ölümüne kadar geçen 31 yıl içinde, devrin sıkı idare tarzına rağmen, bir kere olsun kapatılmamış veya sansüre uğramamış olması Gaspıralı’nın ihtiyatlı ifade tarzının ve taktik kabiliyetinin bir başarısı olarak görülmektedir[14]. Yine 1911’den itibaren Tercüman’ın başlığının altında yer alan ve adeta Gaspıralı’nın adı ile özdeşleşen meşhur “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ibaresi günümüze kadar Türk Dünyasındaki en yaygın sloganlarından biri haline dönüşmüştür.

1914’de Gaspıralı’nın ölümünden sonra, 1918’de Tercüman’ın yayın hayatından çekilmesine kadar, Gaspıralı’nın yakın çalışma arkadaşı Hasan Sabri Ayvazov (öl. 1936) Tercüman’ı devam ettirmiştir.

1905 Sonrası Rusya İmparatorluğu’nda oluşan kısmi serbestlik ortamından Gaspıralı da yararlanmış ve faaliyetlerinin çapını genişletmiştir. Bu çerçevede yeni dergiler çıkarmaya başlamış olup, bunlardan ilki 1906’da yayın hayatına giren ve Rusya Türklerinin tarihinde ilk kadın dergisi olan Alem-i Nisvân (Kadınlar Alemi)’dır. Gaspıralı’nın kızı Şefika Hanım’ın (1886-1975) idaresinde çıkan bu dergi 1910’da yayın hayatından çekildi. Alem-i Nisvân, kadınların hukuki durumları, eğitimleri ile ilgileniyor, kadınların boş zamanlarını değerlendirebilecekleri işler (resim yapma vb.) tavsiyesinde bulunuyor, ilmî, tarihî makaleler ve şiirler yayınlıyordu[15].

Kırım’da ilk mizah dergisi Ha-Ha-Ha da Gaspıralı tarafından çıkarılmıştır. 1906 Mart’ında 15 günde bir çıkmaya başlayan dergi 1910 yılına kadar devam etmiş olup, karikatürler ve mizahi yazılarla özellikle kadimci mollalarla alay ediyordu. Gaspıralı çocuklara yönelik de yayın yapmış ve Tercüman’ın ilavesi olarak 1906’da Alem-i Sübyan (Çocuklar Alemi) adlı 15 günlük bir dergi yayınlamıştır. Bu derginin yayını düzensiz de olsa 1915 yılına kadar sürdü[16].

Gaspıralı’nın faaliyetleri hiç şüphesiz yayınları ile sınırlı değildir. O’nun eğitim ve yayın konusundaki çalışmaları da dönemine öncülük eden çalışmalardır. İlkini 1884’te Bahçesaray’da açtığı ve 1914’e gelindiğinde Rusya İmparatorluğu çapında sayıları 5 bine ulaşan Usul-i Cedîd okulları; geliştirdiği Usul-i Savtiye (Fonetik Usul) adlı öğretim metodu; bizzat yazdığı okuma/ders kitapları; Bahçesaray’da kurduğu ve Kırım Tatarları için bir ilk olan matbaasında bastığı kitaplar ve nihayet Rusya Müslümanlarına hatta bütün Dünya Müslümanlarına dönük yürüttüğü siyasi çalışmaların her biri reform niteliğinde çalışmalardır.

Bütün bu önemine karşın, döneminde Türk Dünyasının, fikirleri ve eylemleriyle en etkili şahsiyetlerden biri olan Gaspıralı’nın hayatı, faaliyetleri ve fikirleri ile ilgili ilmi çalışmalar yeterli olmaktan uzaktır. Türk üniversitelerinde Doktora ve Yüksek Lisans düzeyi bir yana, lisans tezi olarak bile Gaspıralı’ya ilişkin müstakil bir teze rastlanmaması manidardır[17]. Diğer taraftan Türkçe yayınlar arasında Tercüman Gazetesi’ne ilişkin müstakil çalışmalar yok denecek düzeydedir. Kaldı ki bu gazetenin eksiksiz tam koleksiyonunun bile henüz temin edilememiş olması[18] çalışmaların bulunduğu aşamaya ilişkin ipucu olarak dikkate değer bir husustur.

Son yıllarda ve özellikle de 150. Doğum Yılı vesilesiyle içinde bulunduğumuz yılda konu ile ilgili yürütülen proje[19], ilmi ve kültürel çalışmalar[20] teselli edici ve ümit verici olmakla beraber, henüz yolun başında olunduğunu söylemek kötümserlik olmasa gerektir.

Bu mülahazalardan hareketle, yapılan çalışmalara mütevazı bir katkı maksadıyla kaleme alınan bu çalışmayla, Tercüman Gazetesi’nde yayınlanan yazılara ilişkin elimizdeki yegane bibliyografik çalışma olan ve Seyitgazi Gafarov tarafından Rusça olarak hazırlanan[21] çalışmanın tercümesinin Türk okuyucusuna kazandırılması ve ayrıca Gaspıralı ile ilgili tespit edilebilen Türkçe kitap ve Makalelerin bir arada sunulması amaçlanmaktadır. Gafarov’un çalışmasının eksik olması yanında, Rusça olarak yayınlanmış olması ve Tercüman’ın orijinal nüshalarına ulaşılarak kavramsal karşılaştırmanın yapılamaması çeviride mana aktarımlarında bazı sorunları beraberinde getirmekle beraber, çalışmanın mevcut haliyle de yararlı olacağını ve maksada hizmet edeceğini umuyoruz.

Kısaltmalar:

a.g.e.    Adı geçen eser

a.g.m.   Adı geçen makale

Akt.     Aktaran

b.         Baskı

bkz.      Bakınız

C:         Cilt

Çev.     Çeviren

Haz.     Hazırlayan

s.          Sayfa

S:         Sayı

TTK    Türk Tarih Kurumu

Yay.    Yayınları/Yayınevi

II. TERCÜMAN GAZETESİ’NDE YAYINLANAN BAŞLICA YAZILAR BİBLİYOGRAFYASI (1883-1915)

MAKALELERİN BAŞLIK VE YAZARI

YIL

SAYI

Editörden 1883 1
Kırım’ın Rusya’ya İltihak Dönemi 1
Gazete Nedir? Gazete Ne İşe Yarar? 2
Müslüman Birisi Gazete Okumalı mı? 2
Bilim 2
İslam Tarihi 5,7,8,22,23,24, 25, 28
‘Kafkas’ Gazetesinin ‘Tercüman’ Hakkındaki Değerlendirmesi 6
Daktilo (Yazı Makinalarının Ortaya Çıkışı Üzerine) 7
Kasım Müslümanları 7
İslamiyet’in Kaderi 8
Hadce Müslümanlarına Cevap 10
Rusya Müslümanları Hakkında Bir Çift Söz 11
Öğretmen 14
Kırgız-Turgay ve Ural Bölgelerinin Durumu 14
Çalışma ve İlerleme 15
İslam ve Medeniyet 16
Bize Ne Lazım? 17
Rusya Müslümanlarının Eğitimi 22, 23
Yaşlı Derviş İle Sohbet 22
‘Tercüman’ın Yarım Yıllık Yayımı 24
Okul ve Medrese Eğitimi 24
Rusya’daki Müslümanların Sayısı 1884 2
Arkadaşlara Hitap 14
İslam Medeniyeti (1. Bölüm) 23
İslam Medeniyeti (2. Bölüm) 24
İslam Medeniyeti (3. Bölüm) 25
İslam Medeniyeti (4. Bölüm) 27
İslam Medeniyeti (5. Bölüm) 32
İslam Medeniyeti (6. Bölüm) 35
İslam Medeniyeti (7. Bölüm) 40
İslam Lisanları, Yazan: Ahmet B. 33
İslam Medeniyeti (8. Bölüm) 1885 1
Abonelerin Bölgesel Sayısı ve Sosyal Durumu 1
Çara Sadakat ve Vatan Sevgisi-Görevlerimiz 1
Türkiye’de Hayat ve Basın-Röportaj 9
Türk Şairlerinin Temaları 10
Kırım Vakıfları 12
Meşyarın Doğuşu Hakkında 12
Rusya Müslümanları Üzerine 8
Bosnalı Müslümanlar 5
Bilimimiz, Yazan: Habibullah Efendi 7
İslamî İlimler 11
Tercüman’ın Pavlador Özel Muhabirinden Bir Mektup 26
Arap Medeniyeti, Yazan: Lebona (Fransız Oryantalist) 27
Rusya Müslümanları Üzerine (Orta Asya Müslümanları) 8
Orta Asya’ya Rus Askeri Harekatı 21, 22, 23, 24
Zamanın Meyveleri, Yazan: M. İskenderov 8, 9, 11, 12, 13, 15, 16, 19, 20
Hayat Mücadelesi 1886 10, 11, 12
Sosyal Görevler 13
Prus Midesi 13
Kazan Müslümanları 24
Kırım Müslümanlarının İlgileri Nelerdir? 27
Müslümanların Kaygısızlığı Üzerine 31
Tatar Dilinde Amatör Temsil 32
Kastromay Civarındaki Tatar Köyleri 35
Türk Milletinin Büyük İlim Adamları (Kadı-Zade Rumi) 36
Redaktör Gaspıralı’nın Tiflis’teki Edebi Konuşması 38
İlim Üzerine Birkaç Söz 42
Kafkaslarda Birkaç Gün 44
Kadim Türk Kitabı ‘Kutadgu Bilig’ 47
Türk Halkları 49
Son Kırım Hanı Şahin Giray 50
XIII. Yüzyıl Gümüş Para Hazinesinin Bulunuşu 51
Macar Ulusunun Menşei 1887 12
Müslüman Halklar Medeniyeti Üzerine 17
Müslüman Kadın Emeği 24, 27
Topraksız Kırım Müslümanları Üzerine 30
Putperestler Niçin İslam Dinini Kabul Ediyorlar? 36
Vatanımıza Karşı Avrupa Entrikaları 37
Fransa Mektupları, (Yazan: Molla Abbas Fransovi müstearıyla Gaspıralı) 4-9, 11-13, 15, 17, 19, 20, 22, 24-29, 31-40
Rusya’da Müslüman Nüfus 40
İslamî Neşriyat 40
Yeni Mektep 1
Eğitim Metodu 15
Tatar Edebi Eserleri 13
Köyde Propaganda ve Eğitim 2
Fransa Mektupları 1888 1-4, 6, 7, 9, 11, 12, 14, 15, 24, 28, 30, 33, 36, 38, 40, 42, 44-46
Kırım’da Tatar Nüfus Üzerine 5
Teke-Türkmenler 9
Kırgızlar 12
Zemzem Suyu 14
Osmanlı 15
Rusya, Çin ve Müslümanlar 17
Bürokrasimiz 18
Şah Timur veya Timurlenk 19
Başkurdistan’a Yardım 20
Aziz Hediye (Kadife Kaplı Kur’an) 23
Erkek ve Kadın Miras Hukukunun Eşitlenmesi Üzerine 31
Kırım Hanlığı 32
1886 Yılında Finlandiya Hariç Rus İmparatorluğu Nüfusu 34
III. İvan’dan II. Ekaterina’ya Kadar Rusya Toprakları 37
Mollalar ve Rus Dili 42
Kırgızlar 43
Eğitim Dosyası 44
Türk Lehçeleri 14
Türkçe Ansiklopedi 34
Müslüman Bürokratlar 30
Müslümanların Ekonomik Durumu 1889 1
Rus İdaresindeki Türkistan Üzerine 2
Şiîlik ve Sunnîlik 4
Aşağıdaki Haberlere Dikkat Ediniz 5
Fransa Mektupları 4, 7, 8, 14
Afrika Mektupları 35, 37, 39, 40, 43, 44, 46
Elizavetpolskoy Vilayeti Nüfusu 18
Senusîler 14
Bahçesaray’da Tatarların Yokoluşu 15
Önceden Olmamıştı 22
Camekan Bırakmayın 23
Rusya’da Müslüman Basını 25
Eğitim Üzerine 31
Rus Dilinin Önemi 34
Şovalye Akını 46
Eski İslam Sikkeleri 27
Çeremisi (Kuban Tatarlarının Ruslarca Asimilasyonu) 28
Müslüman Kadına Neyi, Nasıl Öğretmeli? 33
Batalpaşin Müslümanları 33
Okul Faaliyetleri 36
Yerlilerin Mektubu 24, 27
Çin Müslümanlarının Menkıbeleri 38
Çin Sınırları (M. Z. R. Oğlu) 1890 4
Dikkat! (‘Moskovski Vedemosti’ Gazetesindeki Makaleye Cevap) 4
Zincirli Medrese 6
Kuban Tatarlarının Göçü Üzerine 10
İslam Eğitimi Üzerine 10
Türk Lehçeleri, Yazan: Cantemirov 12
Üretim Sorunu 35
Zincirli Medrese ve Kuralları 39
Kur’an, Halife Osman Nüshası 41
Yeni Okullar (Mektepler) 41
“Rusya Müslümanları” Onuncu Yıldönümü 44
Amazon Ülkesi 28, 29, 36, 38, 42, 44-46
Kafkas ve Azerbaycan Tatarları Şiiri 3, 35
Harem (?) 8
Amazon Ülkesi 1891 1-3, 14, 15
On Sene Ötesi (Rusya Müslümanları Risalesi Hakkında) 3, 4
Saratov Tatarları, Yazan: Kuramikin 5
Sibirya Müslümanları, Yazan: İbragimov 5
1200 Kiloluk Mersin Balığının Tutulması 6
Avrupa Yakasındaki Rusya’da Evcil Hayvanların Miktarı 7
Dünya Nüfusunun Miktarı (1890 yılı) 9
‘Kafir’ Sözcüğünün Anlamı 11
Gaspıralı’nın İngiliz Gazetesi Times’a Verdiği Cevap 10
Emek-İnsan, Toplum ve Devletin En Önemli Desteğidir 13
Rusya’daki Meyhanelerin Resmi Sayısı 13
Başka Milletlere Göre Biz Neden Gerideyiz? 22
Medreselerdeki Eğitimin Usul-i Savtiye İle Geliştirilmesi 23
Buhara 23-25
Astrahan Şehri Hakkında Bazı Tarihi Rakamlar 34
Kabartay’daki At Çiftçiliğinin Gerilemesi 37
Gerekli Tedbirleri Almak 38
Bayan Eliseeva’nın Rusya Müslümanları Hakkındaki Konuşması 41
Filolog Taftazani 40
Okuyuculara 43
Resmi Dil Hakkında 44
İstanbul’daki Ayasofya 45
Halkın Uyanışı ve Aydınlatılmasında Müslüman Gençlere Özen Göstermenin Önemi 33
Eliseeva’nın Rusya Müslümanları Hakkında Yeni Konuşması 1892 2
‘Russkaya Jizn’ Gazetesindeki ‘İslam Bilgileri’ Konulu Makale Hakkında 12
Müslümanların Eğitim ve Medeniyetlerini Yükseltmeleri İçin Ne Yapmalıyız? 37, 43
Göç Hareketleri Hakkında 47
Türk Dili Hakkında 3
Bahçesaray Usul-i Savtive (Fonetik Usul) Okulunun 10. Yıldönümü 4
Önemli Genelge (Yerli-Rus Okulları İçin) 6
Usul-i Savtive Okullarının Rusya Genelinde Yayılması 6
‘Evlenmek Su İçmek Değildir’, Yazan: F. Koçarlı 34
Yerli-Rus Okulu 36
Müslümana Ne Gerekli? 41
Yabancı Yaşamdan 4, 5, 7-11, 13-15, 18, 20-23, 35, 46
Hoca-Seyyah 4
Buhara ve Bahçesaray 1893 4
Tercüman Gazetesinin Redaktörlüğüne Tebrik Mektubu 7
Rusya’daki Okul ve Meyhanelerin Sayısı 9
Elizavetpol (Gence) Şehri 10
Müslüman Aydınlarla Konuşma 11
Vaiz Hakkında Konuşma 17
Tercüman Gazetesi’nin 10. Yıldönümü İle İlgili Şenlik 13
Bahçesaray’dan Taşkent’e Kadar Bir Gezi 30
Usul-i Cedid Okullarının Başarıları 6
Müslümanları Aydınlatma Konusundaki Başarılar 10
Alfabe Kitabının Hikayesi 18
Felsefe (Felsefe Hakkında Bir Öykü) 18
Saadettin Taftazani 32
Eliseeva’nın ‘Russkiy Obzor’ Gazetesindeki Müslüman Dervişler Konulu Makalesi Üzerine (Redaktörden Cevap) 33
Burhaneddin Merginani, Alim, ‘Hidaye’ (Şeriat) Kitabının Yazarı 33
Usul-i Savtiye İle İlgili Kitap (Tercüman Redaktörüne İthaf Edilmiştir), Yazan: Ufa’dan Şakir İzmuhammedov 34
Okul ve Medresede Reform 41
Alektorova’nın ‘Orenburgskiy Listok’ Gazetesindeki Makalesine Açıklama 43
Dünya Ülkelerinin Tayini 32
Kudüs. Yazar: Kuddüs Şerif 37
Bahçesaray’dan Taşkent’e Kadar 29-38, 40-43
Arslan Kız 12, 14, 16, 23, 24
Arslan Kız 1894 1, 2, 4, 6, 7
Evlilik Törenlerinin Masrafını Tanzim 1
Müslüman Medrese Hakkında 4, 8
Mübarek Ramazan 9
Usul-i Cedid Okullarının Eski Okulların Kapanmasına Yol Açması 7
Müslüman Halkın Ölümü Hakkında İstatistikî Belgeler 11
Halife Ali’nin Talimatı 13
Doğu Hayatından 3, 6, 9, 13, 16, 19, 23, 30, 39
Bizim Hayatımızdan 1, 4, 7, 10, 11, 17, 20, 27
Batı Hayatından 2, 5, 8, 18, 21, 38, 40
Yabancı Hayatından 12, 15
Çin ve Japonya 33
Rusya’daki Müslümanların Hayatından 48
Kair Gazetesi Haberine Göre Çin’deki Müslümanların Sayısı 19
Okul: İlim Kaynağı 34
Çin-Japon Savaşı 37
Perm Vilayetindeki Müslümanların Sayısı 37
Mektepdar Vatandaşlar 47
Kırgızlar Hakkında 13
Ters Oblastına Dağlıların Göçmesi Hakkında 15
Tatarlar İçin Fidanlık Kursları 19
Kırgızların Doğuşu 22
Rusya Hakkında Müslümanların Yayınları 23
Redaktörün İstanbul Seyahati 25
Geçmişte ve Gelecekte Medrese I 47
İngiltere ve Sömürgeleri 28
Geçmişte ve Gelecekte Medrese II-III 1895 1, 4
Kafkasya’daki Müslüman Halkın Eğitimi 7
Bakü’ye İlginç Bir Ziyaret 3
Doğu’daki Gazetecilik 4
İslam Toplumunda İmamın Rolü 8
1894 Rusya Nüfus Sayımına Göre Nüfusun Sayısı ve Etnik Dağılımı 9
Murmanske Şehrindeki Deniz Limanının Geleceği Üzerine 15
Gazetemizin Amaçları 21
Ermeniler Hakkında Rusça Yayınlar 33
‘Yenisey Yazıları Hakkında Deşifre Sonuçları’, V. V. Radlov Raporu 38
Halife Ömer’in Kudüs’ü Fethinde Patrik Safranino’ya Fermanı 36
Tercüman Gazetesi’nin Amaçları 42
Ermeni Çalkantıları Hakkında İngiliz Gazetesinin Haberi 44
Gerilememizi Nasıl Açıklayabiliriz? 45
Usul-i Savtiye Öğretimi İçin Mollalar 45
Hayatımızdan 6, 11, 19, 23
Batı Hayatından 8, 13, 18, 37
Doğu Hayatından 10, 16, 22, 29, 40
Batı ve Doğu Hayatından 24
Doğu ve İngiltere 29
İslam İçin Gelişme ve Yayın Moda Değildir 1896 4
Halk İçin Toprağın Önemi 5
Halk İçin Bilimin Önemi 6
Okulun Önemi Hakkında Kasımov’un Mektubuna Redaktörden Cevap 24
Müslüman Kadın Doktorlar 28
Şeriat Kızların Okumasına İzin Veriyor 36
Bilim ve Zenginlik 40
Gürcistan’daki Müslümanların Sayısı 40
Altı Yaşındaki Kız: Afuz (Kur’an’ı Ezbere Bilmesi) 43
Göçmen Rusların ve Yerli Kırgızların Hakları 44
Usul-i Savtiye İle Eğitime Karşı Hücum 46
Müslümanlar Neden Sanat Okullarında Okumuyorlar? 47
Hayatımızdan 16
Rus Göçmenlerin Kırgızları Verimli Topraklarından Çıkarmaları 1897 5
Dünya Nüfusunun Miktarı ve Tahmini Bir Yıllık Nüfus Artışı 6
Manevi Konuşmalar 13
Biz Müslümanlar Diğer Rusya Milletlerine Göre Neden Gerideyiz? 22
Milli Eğitimin Esas Kaynakları 25
Kırım’ın 1895 Nüfus Sayımı 25
Doğu Hayatından 14, 18, 24, 28, 41
Yabancı Hayatından 25
İstanbul Hayatından 26
Hayır Cemiyeti Yasası, Organizatör ve Kadro 29
Hindistan 34, 35
Bize Ne Lazım? 37
‘Türkistan Bakanlığı’nın Dikkatine 46
Zorunlu Açıklamalar 1898 4
Cengiz Han Hakkında Kitap (İmparatorluk Kütüphanesine Britanya Müzesinin Hediyesi) 5
Bahçesaray’daki Buluntular 17
Türkistan Haber Bültenindeki ‘Bahçesaray Barışçıları’ Hakkındaki Makale 28
Önemli Soru (Türkistan Haber Bülteni’ne Cevap) 32
Örnek ve Hayır İşi 38
Önemli Konuşmalar (Türkistan Haber Bülteni’nden Makale) 43
İslam Eğitimine Kaynak 44
Usul-i Savtiye İle Eğitim Hakkında Bilgi Almak İçin Bahçesaray’a Gelen İnsanlar 35
Rusya’daki Usul-i Cedid Okulları 36
Okuyuculara Hitap 51
Kasim Hanımlarından Tercüman Redaktörlüğüne Usul-i Savtiye İle Eğitim Hakkında Bir Hitap 1899 1
Halife Ali’nin Özlü Sözü ve Bilim Adamları 2, 3
1898 Yılı İstatistiklerine Göre Rusya’da Cinayet Bilgileri 5
Katerina II’nin Kırım Tatarları Hakkındaki Fermanı 9
Rusya’nın Tarihi Öyküleri 12, 13, 14
Rusya’nın Tarihi Öyküleri (Moğolistan Zamanı) 15
Rusya’nın Tarihi Öyküleri 16-18, 20, 21, 23, 25, 28, 31
Bahçesaray Şadırvanı 19
Kırgızlar ve Sömürgeleştirme 23
İki Tür Medeniyet 30
Filipin Adalarındaki Müslümanlar 37
Edebi Yazı 39
Usul-i Savtiye İle Eğitim Hakkında 38
Tavri Vilayetinin Nüfusu (1897) 40
Orenburg Vilayetinin Nüfusu (1897) 41
Türk Deyimleri 44
Bakü’nün Nüfusu (1897) 45
Genel Tarih Denemeleri 47
Müslümanların Hayatından 48
Genel Tarih Denemeleri 1900 1-18, 20-25
Müslüman Kitap İşi 3
Yabancı Eğitime 14
Halkın Geleceği 28
Rusça Eğitiminde Mollalar 39
‘Tercüman Gazetesi’nin Amaçları 40
Ana Dilde Eğitim 42
Usul-i Savtiye Hakkında 44
20. Asır Ne Getirecek? 1901 1
Çin Müslümanları 3
Tarihi Monografi ‘İslam Dünyası ve Uyanışı’, Çervanski’nin Büyük Hatası 13
Özbeklerin Doğuşu ve Efsaneleri 20
Japon Atasözleri 21
Ramazan 43
Kızların Eğitimi 26
Göç Üzerine 38
Sp-b. Kütüphanesindeki Halife Osman Kur’an’ı 44
Tatarlar Kırım’dan Neden Göçüyorlar 46
1897’de Rusya Nüfusu 47
Aydınlanma Tarihinden 48
13. Yüzyıl Tarihi Anıtı 1902 9, 10
Bay Miropeev’in Gaspıralı Hakkındaki Hatası 11
Doğu ve Batı (Gaspıralı’nın Makalesi) 12
Gaspıralı’nın Hanımına Sürpriz Yazısı 15
Tekrar Göç Üzerine 18, 20
Kasım Tatarları ve Avrupa Medeniyeti 18
‘Ay Gönül!’ Seytabla Özenbaşlı’nın Kırım Tatarları’nın Göçü Üzerine Şiiri 20
Göç Üzerine 17
A. S. Puşkin (Şiir Tercümeleri) 18
Moskova Haber Bültenine Cevap 22
Süyümbike-Kazan Kraliçesi 39
Çuvaş Vasileri Rusça Kitapların Müslüman Dillerine Çevrilmesine Neden İzin Vermedi? 45
Taassup (Ostroumov’un ‘Kur’an’ın Tektanrıcılığı ve Taassubu’ Kitabı Üzerine 46
Rus Dilinin Öğrenilmesine İmkan Verilmesi 45
Rus Basını ve İlk Rus Gazetesinin İki Yüz Yıllık Dönemi 1
‘Tercüman Gazetesi’nin Yayımının 20. Yıldönümü 13
Andican’daki Şiddetli Deprem 1
Halkın Konuşması 19
Vicdan Huzurundan Daha İyisi Yoktur, ‘Şarkî Rus’ Gazetesine Redaktörden Cevap 31
Problemin Kaynağı Nerededir? (Boşanma Sorunları) 36-39, 45, 49
Kolaylaştırılmış Alfabe (İran’dan Rıza Han) 39
Müslüman Halkın Durumu 47
Müslüman Hakları ve Rus Yasası 48
Önemli İş 8
Esrarengiz Memleket, Yazan: Gaspıralı 46, 47, 49, 51
Tercüman Bayramı (Russkiy Vostok, Şarki Rus) 9
Esrarengiz Memleket (Devam) 1904 No: 2, ara vererek, No: 103
Zekat Hakkında 1, 3, 6, 9, 13, 16
Evlilik ve Boşanma, Yazan: Gaibov 21, 23, 25, 28, 30, 32, 34, 36, 39, 58
İnanç ve Batıl İtikat 52, 53
Mısır Müftüsü 55, 56, 57
Japonlar (Elize Reklü) 11, 12
Okul Sorunları 71
Ne Yapmalıyız? 96
Kırımlıların Hizmeti, Yazan: İsmail Müftizade 18
Redaktörlüğe Bir Mektup (Hane Alankova) 19
Türk Fanatizmi (A. Kırımski’nin ‘İslam Tarihi’ Hakkında) 30
Bir Yanlışlık (H. P. Ostroumov’un ‘Kur’an ve İlerleme’ Kitabında Gaspıralı Hakkında) 34, 35
Doğu Gazetecilerinin Dikkatine 63
Panislamizm 78
Müslümanların Akıllarında Kaynaşma 85
Kadın Sorunları 88
İnsanların Amacı, Sorunları ve Tatarların Özellikleri 90
Rusya Müslüman Nüfusu (1897) 103
Öbür Dünyadan 104
Boşanma Sorunları 21, 23
Öbür Dünyadan 1905 1, 2
Esrarengiz Memleket 1
Doğu Sorunu, Yazan: Gaspıralı 9, 10-12
Yüksek Yasalar (17 Nisan 1905) 3
Önemli Zaman (Tatar Tarihi Hakkında) 19, 20-23, 26, 29
Mekanik Ruslaşma Teorisi 23
Yüksek Yasa 33
Kırım Temsilciliği Saint-Petersburg’da 38
Geçmişte ve Gelecekte Medrese 35-37
İnanç ve Akıl, Yazan: Gaspıralı 45, 48
Müslüman Kongreleri 48
Yine Temsil Üzerine 41
Tatar İlerleme Partisi 52
Müslümanların Okul Sorunları 52
Müslüman İlerleme Partisinin Toplantısı 56
Müslüman Hayatından Sayfalar 63
Düşünmeliyiz 64
Müslümanlar Kongresi 67
Feodosiya (?) 76
Müslüman Hayatından (Mustafa Kemal) 62
Yeni Şartlarda Müslümanlar 66
İslam Medeniyeti Tarihi (U. Lemanov) 76
Kuğular Şarkısı (Basın Özgürlüğü Beyannamesi) 87, 88
Müslüman Mitingi 88
Müslüman Programları 89
Dil Sorunları 90, 91
Yine Dil Konusu 95
Kırım Müslümanları Toplantısı 96-99
Dil-Dil-Dil (Gaspıralı) 103
Rus Müslüman Birliğinin İkinci Toplantısı 105
Tarihi Sonuç 72
Tüm Halkın Ölümü 78
Türk-Tatar Alfabesinin Rus Alfabesine Çevrilmesi Hakkında Gaspıralı’nın Görüşü 122
Güneş Doğdu, Yazan: Gaspıralı 92, 93, 103, 106
Yüzyıl Sonra (Gaspıralı’nın Romanı) 101, 104
Türkistan’ın Yeni Tarihi 110
H. İ. İlminski’nin Pobedonostseb’e Gizli Mektupları 108, 109
Egemenliğin Birinci Yılı 1906 119
3. Müslüman Kongresi 119
Bilimsel Edebi Sözlük 1
Yeni Türkistan Tarihi 17, 18, 20, 32, 33, 39, 57, 59, 69, 84, 87, 89
H. İ. İlminski’nin Pobedonostseb’e Gizli Mektubu 1
Güneş Doğdu 2, 6-10
Yüzyıl Sonra (Gaspıralı’nın Romanı) No: 8, ara vererek No: 81
Sosyalist Sekt 62, 64-70, 72, 74-76
Terazi (Akıl) (Edebiyat ve Yaşamımızın Eleştirisi) 86, 88, 101, 104-106, 108, 117, 120, 121, 127, 143
İmparatorlar Hakkında Konuşma 144, 245
Dünyanın Sonu (Ahir Zaman. O. Akçokraklı. L. N. Tolstoy’un Makalesine Cevap) 5
Biz Tatar mıyız, değil miyiz? 5, 6
Mısır Gazetesinin Makalesine Tercüman’dan Cevap 15
Basınımız 43
Çin’de İslam Varlığı İle İlgili Bilgi 35
Basınımız 33
Kırgızlar’ın Rus Hakimiyetine Girişi, Yazan: Hüseyin Havace 44, 45
Müslümanlar ve Devlet Duması 47
Müslümanlara Milliyetçi Parti Gerekli midir? 50, 52
Petersburg Toplumu “Doğuyu Aydınlatma” 53
Kırım Müslüman Toplumu 57
Toprak Reformu Hakkında Ne Diyebiliriz? 56
Basınımız (Rus Dilinin Yaygınlaşması) 51
Gayret (Amaca Ulaşmak İçin Nasıl Çalışmalı) 49, 61
Dini Tarihimiz, Yazan: Ridayettin Fahreddin 49
Basınımız (Panislamizm Hakkında) 56
Gaspıralı’dan Devlet Duması Milletvekillerine Açık Mektup 59
Tatar Kırmızı Sesler 61
Tercüman Çığırı (Çağdaş Hayatta Gazeteye Bakış) 62
Rusya’da Büyük Çiftçiler Nereden Geliyor? 67
Partimizin Programı 71
Zaman İhtiyacı Sorunu 73
Çin Müslümanları, (Yazan: A. Sur) 79, 80, 82, 83
Çocukların Terbiyesine Dikkat 79
Müslümanların Nijniy Novgorod Toplantısı 93-95
Üçüncü Halk Meclisi 96-97
Üçüncü Konferans Kararları 98
‘Rusya’ Gazetesine Cevap 106
Terazi (Hayatımız ve Kültürümüz Hakkında Bilgi ve Kritik) 106
A. Mediyev’in Dumada Kırım Toprakları Hakkındaki Konuşması 101
Türk Yasaları (Türk Tarihi Hakkında Konuşma) 90-92, 94-95
Ruslar ve Müslümanlar 111
‘Siyasi Bayram’ veya ‘Halk Egemenliğinin Yıldönümü’ 113
Siyasi Parti Programı 118
İslam Edebiyatı Hakkında Sorular 128-129
İslam Alfabesinin Rus Alfabesine Çevrilmesi 135
İslam Birliğinden Vazgeçmeyin 136
‘Esrarengiz Memleket’ veya ‘Daru’l-Rahat Müslümanları’ 141
Edebi Dilimizden 142
Türk Tarihi 145
Cesur Timur’un Seyahati 145
İmparator Hakkında Konuşma (Rusların Kazan’ı Ele Geçirmesi) 145
Gereksiz İş (Rus Alfabesine Geçiş) 122
İkinci Kırmızı Gazete 64
9, 44, 51, 56
Basın 60, 82
Türkiye’deki Tatar Göçmenleri 17
Avrupa’daki Halk Kütüphaneleri (O. Akçokraklı) 18
Beyaz Demet (Narimanov’un Yeni Edebiyata Katkısı) 22
Yirmi Yıl Sonra 13
Eğitim ve Nasihat Soruları 31
Kadınlar Alemi 6, 35, 36, 37
Ha-Ha-Ha (Dergi) 2, 3, 5, 7
İmparator Hakkında Konuşma (Rusların Kazan’ı Ele Geçirmesi) 1907 3, 7
Türk Dili ve Onun Medeniyet Faaliyeti 16
Mediyev’in Gos. Dumaya Üye Oluşu Hakkında 16
Terazi (Müslümanlar Nasıl Okuyorlar?) 18, 34, 37
Türkistan’daki Eğitim 22, 23
Türkiye’nin Gerçek Durumu 24-31
Halk Toplantısı Grup Talimatı 27
Hayat ve Ölüm Sorunu (Toprak Hakkında) 32
Birbirini Anlamak ve Arınmak 35
“Yaşasın Türklük” Başka “lük” Gerekmez 36
Arkadaşlar, Söyleyin, Sonuç Ne Olacak? 29
Yazma Hakkında Konuşma 31
Gos. Duma Üyesi A. Mediyev’in “Bizim Topraklar Rus Pomeşçiklerin Eline Nasıl Geçti?” Başlıklı Konuşması 37
Gos. Duma Üyesi A. Mediyev’in Açık Mektubu 40
Nijniy Novgorod’da Müslüman Kongresi 50
Doğru Söz 50
Müslüman Talimatı 88
Bakü ve Elizavetkul’daki Gizli Konferanslar Hakkında “Novoe Vremya” ve “Golos Moskvı”’nın Görüşleri 46
Eğitimli Sınıf 52
Şakir Efendi’ye Cevap 39
Müslüman Birliği Toplantı Kararı (N. Novgorod) 57
Kimseyi Öldürmeyin (L. Tolstoy’un Bakışı Hakkında) 59
Mutluluk Nedir? 74
Rusya Müslümanlarının Gerçek Durumu ve İlmi Gelişmesi (Gaspıralı’nın Mısır’daki Konuşması) 73
İlköğretim Mecburiyeti 73
Müslümanları Asırlık Uykularından Uyandırmak İçin Bütün Müslümanlar Kongresini Toplamak Gerekir (Mısır Konuşması) 73
Gaspıralı’nın Mısır Kongresindeki Konuşması 75
Gelişmiş İslam Toplumları 76
Türkiye Tarihi (Yazan: Necip Asım) 85, 86
İslam Toplumu 85
Okuyucuya 86
Eski ve Yeni Bakışlı Adam 14, 18, 34, 37
Özel Bilim Günü (50. Yıl, P. Barudi) 13
Mısır’dan Mektup (Yazan: Abdullah Cevdet) 14
Gaspıralı’nın Cevabı 14
Türkçe Dil Mecburiyeti 16
Basın 5, 20
Rus Üniversiteleri ve Müslüman Öğrenciler 20, 21, 23, 24, 25
Hususi Faaliyet 23
Önemli Belirti 39
Umumi Hayret 56
Yakut Türklerinden Örnekler 58
İslam Toplumu 81, 83, 85
Okuyuculara 86
Okuyuculara Yeni Yıl Tebrikleri 1908 1
Müslümanların Genel Eğitimi 2
Türkiye Tarihi (Yazan: Necip Asım) 1-13, 15-26
İslam Toplumu 5, 6, 8, 9, 11, 12, 14, 15, 17-19, 21-23
Üç Kongre: Bütün Dünya Müslümanları, Bütün Rusya, Bütün Almanya 26
Dil Sorunu Yaşam Sorunu Kadar Önemlidir 5, 6
Genel Kongreye Dair 5
Tarihi Zamanlar 8-11, 13, 15
İslamizm 19, 20
Bütün Dünya Müslümanları Kongresi (Kongre Gündemi) 26
Bize Ne Lazım? 29
Gazete Redaktörlüğünün 25 Yıllık Mali Raporu 28
Büyük Doğu Sorunu 30, 31, 32
Tercüman Gazetesinin 25. Yıl Dönümü 33
25. Yıldönümü Konuşması (Akçura’nın Konuşması) 33
Rusya Müslümanları, Okul, Eğitim ve Edebiyatı (Yazan: A. E. Krımskiy) 34
Ünlü Macar Şarkiyatçı Vamberi’nin “Müslümanların Kültür Yaşamı” Üzerine Konuşması 34
İngiliz Şarkiyatçı B. Debe’nin Konuşması 34
N. P. Ostroumova, M. A. Miropeeva, S. Çiçerina, N. İ. İlminskiy Gibi Ünlü Misyonerlerin Konuşmaları 34
Yazar Fatih Kerimova’nın Konuşması 34
“Yıldız”, “Erşad”, “Vakıt”, “İdil” Gibi Gazeteler ve Bakü Basınından Telgraflar, Tebrikler, Çin, Semerkand Müslümanlarından, Kazan ve Ufa’dan ve Diğer Şehirlerden Tebrik Mektupları 33, 35, 61, 62, 73, 74, 75, 76,
Açık Mektup (Gaspıralı) 34
Slav Haftası 36, 39, 41, 45
Korumak mı, Yok Etmek mi? (A. Arif) 35, 39, 40
Öğretmen Seminerleri Hakkında Sorun 41
Molla Abbas Fransovi İle Tesadüfi Karşılaşma 42, 44, 49, 51, 65, 67
Buhara’da Ne Gördüm? (Gaspıralı) 57, 58, 60, 63
İki Türlü Ölüm 59
Basınımız 66, 68, 69, 74, 75, 77
Müslüman Kongresi 73
Milli Mecburiyet 81
Önemli Soru 81
Tarihi Sonuç 72
Tüm Halkın Ölümü (Kırgızlar Hakkında) 78
Kısıtlama Değil, Örnek Olabilir (Gaspıralı) 3
Şahtinski ve Müslüman Kongresi 14-16
Bütün İlköğretim 4
Milli Bayram (Gaspıralı’nın Makalesi) 30-31
Dil Sorunu 30, 33
Muhterem Hocamız Gaspıralı’ya (Ufa’dan) 33
Milli Bayram 28
Muhterem Gaspıralı’ya (Vakıt Gazetesi’nden) 31
Dil ve Sorumluluk (Gaspıralı) 1909 13
Yine Panislamizm Üzerine (G. Vamberi’ye İthaf) 28
Dil Sorunu (Süleyman’ın Makalesine Cevap) 30-33
Türklerin Tarihi (İstanbul’da Çıkan Bir Dergiden Makale) 2, 4, 5, 9-11
“Doğru Yol” Dergisinden Bilgiler 26
Gaspıralı İle İstanbul’da Bir Buluşma (Ahmet Mithat’ın Gaspıralı Hakkında Konuşması) 31
Basınımız (Dil Birliği) 34
İslamcılık ve Kadın Hakları (Yazan: F. A. Cevdetova) 35
Basınımız (Yeni Dergi “Molla Nasrettin” Hakkında) 36
Basın ve Tenkit 47
“Tercüman” Neriman Nerimanova Hakkında 38
Yeni Bakışla Eski Çağlar 17, 19-21
Rus Milli Birliği (Gaspıralı’nın Makalesi) 5
Türk Bayramı (Saltanatın 610. Yıldönümü) 5
Tatar Mektupları 6
Dil ve Sorumluluk (Gaspıralı’nın Makalesi) 13
Sertaclı Alim Şeyhislam’a Açık Mektup 32
“Doğru Yol” Kitabı 36
Basın 34, 36
Türk-Tatar Milletinin Dil Birliği 34
Neden Tatar Ticareti Yavaş Yavaş Yahudilerin Eline Geçiyor 2, 8
Ekatarina’nın Kırımı Ele Geçirmesindeki Bazı Avantajların Yok Oluşu 4, 5
Sosyal Atalet (Kadınların Sorunları) 5
Felsefi Düşüncenin Doğuşu 2
Merhamet İlahiyatı 6
Baş Alfabe (Latin Alfabesine Geçiş, Akçokraklı) 7
İslami Eğitime Giriş 11
İsmail Müftizade’nin “Gos. Duma” Hakkında Konuşması 12
Bahçesaray’daki Tatarların Ölümü (Dr. Fedorov’un Mektubundan) 19
Kadınlar Hakkında (İ. Gaspıralı) 26
Yine Eğitim Sorunları (Meclis Kararları) 36
Misyoner Kongresine 27, 28
Rusya’nın İslam Siyaseti 45-48, 52
Bakın Kardeşler! 37
Şiîler Kimdir? 43
Lev Tolstoy Hakkında 45
L. Tolstoy’un Ölümü Üzerine 46
Kadınlar Alemi 44, 46
“Ay Nenni”, Abdullah Tokay’ın Şiiri 44
Bazı Hikmetli Sözler 46
Bazı Hikmetler 46
L. Tolstoy’un Hanımı Sofiya Andreevne’ye Yazdığı Mektup 51
“Doğru Yol” Kitabı (İ. Gaspıralı) 2
İslam Toplumunun Ekonomik Durumu 31
“Kadınlar Alemi” (Tercüman’a Ek) No: 28’den ara vererek No: 53’e kadar
Müslümanların Kültür Hayatı (G. Vamberi) 107, 113, 124, 129
Rusya’nın İslam Siyaseti 1911 3
Revizyon ve Arama 8
Araştırma 16
Hatalı Milliyetçilik 31
Tekzip (Bahçesaray Hakkında Bir Turist Makalesi) 14
“Maymun ve Gözlük” Krilov (O. Akçokraklı Çevirisi) 12
Genel Program-Yeni Büyük Sorun 46
Medrese İçin Yeni Programlar veya Sorular 50
“Kadınlar Alemi” (Tercüman’a Ek) No: 3’den ara vererek no: 52’ye kadar
Bütün Dünya Türkleri (Ahmet Agayev) 1912 5, 10, 15
Yetim Çocuk (Yaya Bayburtlu) 11
Tatar Milleti (Gaspıralı) 20
Okuryazarlık Üstüne (Gaspıralı. Hindistan) 18, 21, 24
Öğretmen Sorunları 33
Şehir Gazetelerinden 22
İslam İşleri 28
“Dilde, Fikirde, İşte Birlik” Şiarı İle Tercüman’ın Yayını Ekim
Çocuk Dünyası 1, 3-12, 17-24, 26, 27, 38, 40
Geleceğimiz (Anadil ve Okuryazarlık) 1913 7-9
Kızlar Yaralılara Nasıl Yardım Ettiler 47
Öğrenmek ve Öğretmek 57
Kadın Hakları Üzerine (Hanife İsaeva) 74
Yine Kadın Hakları (Hatice İsmetova) 91
Dil, Ortografi ve Yayın Sorunları (A. S. Ayvazov) 94
Prof. Gordlevski’yi Ortografi Takdiri 86
Odesalı Sarfiye Öğrenciden Ortografi Hakkında Bir Mektup 86
Müslüman Öğrencilerin Moskova, Kiev ve Diğer Şehirlerdeki Durumları 110
Bize Okul Gereklidir (Bahçesaray’dan Züleyha Şerifovoy’un Mektubu) 116
Straganov Neden Bu İsmi Taşıyor? O Tatar Kökenlidir (Ayvazov) 119
Türkistan’dan Bir Mektup (Türkistan Kızlarının Durumu) 144
Moskova’daki Öğrencilerinden Gaspıralı’ya Mektup 76
Hayatımız ve Okullarımız (A. S. Ayvazov) 146
Dil Etrafında 169, 170
German Vamberi’nin Ölümü Üzerine 200
Yücelik ve Saygılı Olmak 121
İslamizm-Türkizm. M. İshad’ın Makalesi 213
Tekrar Dil Hakkında (Gaspıralı) 194
Bizim Haklarımız Hakkında Ne Diyorlar? (Yazan: İstanbul’lu Mahmut İshad) 201
Kırım’daki Kadınların ve Kızların Durumu 237
350 Rublelik İki Burs (Süleyman Adci) 151
Geçmişi Bilmek, Geleceği Anlamaktır 4, 5
Basınımız (Gaspıralı) 8
Ortografi Sorunları (Gaspıralı) 66
Yine Dil Hakkında (“Kuyaş” Gazetesine Cevap) 198
Timurlenk-Timur Hükümdarı 1914 27
Müslüman Gençler Hakkında 30
Kırım Tatarlarının Ölüm Nedenleri (Dr. Rivkin) 93
Bahçesaray’daki Kırım Tatarlarının Ölümü 108
Sonuçta Ne Olacak (Kırım-Tatar Kızların Eğitimde Geri Kalması) A. S. Ayvazov 134
Yüce Gaspıralı (A. S. Ayvazov) 195
İsmail Gaspıralı’nın Kısa Biyografisi (A. S. Ayvazov) 195
Gaspıralı (Celal Muinov) 195
Yeni Çağ (Gaspıralı’nın Son Makalesi) 194
İsmail Bey Gaspıralı (İ. Kasımov) 201
Gaspıralı’nın Ölümü (Ali Abbas L.) 202
Bahçesaray’daki Deneme Alanı (Neriman Nerimanov) 202
Gaspıralı’nın Son Ümidi (A. S. Ayvazov) 196
“Tercüman” Okuyucularına (Cafer Seydahmet) 196
Gaspıralı’nın Cenazesindeki Konuşmalar (O. Akçokraklı) 196
Gaspıralı’nın Son Günleri-Vasiyetleri ve Pişmanlıkları-(A. S. Ayvazov)
Rahmetli Gaspıralı (Numan Çelebican) 197
Gaspıralı’nın Hayatının Özellikleri (S. Ayvazov) 198
Gaspıralı’nın Ölümü ve Basınımız (Fatih Kerimov) 199
Büyük Milli Yas (Fatih Kerimov) 199
Diğer Gazetelerde Gaspıralı: İsmail Gaspıralı (Vakit Gazetesi, 14 Eylül) 1584-1587
Ulus Atası (Vakit Gazetesi-Kamil Kerimov) 1585
Gaspıralı-Büyük Öğretmen ve Yönetmen (Turkov) 1588-1589
Gaspıralı’dan Ayrılışımız (Vakit Gazetesi, Rızaeddin Fahreddin) 1583
Gaspıralı’nın İstanbul Gezisi 1914 (“Yıldız” Gazetesi) 1270
Rahmetli Gaspıralı Hocamıza Gazetemizin İthafı (“Yıldız” Gazetesi, 14 Eylül 1914) 1269
Gaspıralı’nın Kısa Biyografisi (“Yıldız” Gazetesi) 1265
Gaspıralı’ya İthaf (“Yıldız” Sunçiye Şiiri) 1268
İsmail Gaspıralı (“Orenburg Gazetesi”) 13 Eylül
Büyük Umutsuzluk (“İkbal” Gazetesi, Bütün Gazete Gaspıralı Hakkında) 14 Eylül
Bakü’deki Anma Toplantısı (Topçibaşeva’nın Konuşması) 14 Eylül
Şarkiyatçı Gordlevski’nin Telgrafı (Tercüman) 197
Petrograd’dan Apraksin’in Telgrafı 202
İstanbul’dan Taziye Telgrafı 199
Şarkiyatçı Samoyloviç’in Telgrafı 199
Bakü’den Taziye Telgrafı 199
Celal Muinov’un Anma Toplantısındaki Konuşması 199
Milli Basın ve Gaspıralı’nın Ölümü 201
Umutsuzluk (Petrograd “İl” Gazetesinden) 201
Türk-Tatar ve İslam Dehasının Ölümü (“Halk” Gazetesi, yazan: Kayum Kulat) 202
Bu Görüş Hakkında Düşünmeliyiz 223
Değerli Kırım Tatarları (Kırım Tatar Bülteni) 238
Kültür Dönemi (Kerim Cemaleddinov) 230
Borisa Glebska’dan Bir Mektup (Cafer Seydahmet) 243
Güney Kırım Yaşamından (Ayvazov) 1915 48
Rusya’da 30 Milyon Müslüman Topluluğu 189
Medeniyetten Geri Kalıyoruz (S. Ayvazov) 192
Milli Hazine-Basın (O. Akçokraklı) 202
Eğer Zamanında Anlayabilseydik (N. Çelebican) 202
Gaspıralı’nın İlkeleri (Altaylı) 202
Tatar Halkının Koruyucusu (Cafer Seydahmet) 202
Moskova Doğu Üniversitesi’nden Tercüman’a Bir Misafir (O. Akçokraklı) 204
Gaspıralı’nın Ölüm Yıldönümü (“Kuyaş” Gazetesinden) 205
Bulgar Tarihi 214
Polonya Müslümanları 230
Prof. A. E. Krımskiy 204
Yine Medeniyetten Geri Kalışımız Üzerine 243
Kırım Tatarlarının Atasözleri, Deyimleri ve İnançları (A. Bodaninski Derlemesi) 199

III. İSMAİL GASPIRALI İLE İLGİLİ TÜRKÇE YAYINLAR BİBLİYOGRAFYASI

A.    Kitaplar

Caferoğlu, Ahmet, İsmail Gaspıralı-Ölümünün 50. Yıldönümü Münasebetiyle Bir Etüd-, İstanbul, 1964, 15 s.

Devlet, Nadir, İsmail Bey-Gaspıralı-(1851-1914), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1988, 138 s.

Devlet, Nadir, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), 2.b., Ankara: TTK, 1999, 347 s.

Ekinci, Yusuf, Gaspıralı İsmail, Ankara, 1997, 108 s.

Hablemitoğlu, Şengül-Necip Hablemitoğlu, Şefika Gaspıralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi (1893-1920), Ankara, 1998, 672 s.

Kırımer, Cafer Seydahmet, Gaspıralı İsmail Bey, İstanbul, 1934, 248 s.

Kırımer, Cafer Seydahmet, Gaspıralı İsmail Bey, 2.b., Haz., Ramazan Bakkal, İstanbul: Avrasya Bir Vakfı Yay., 1996, 267 s.

Kırımlı, Hakan, İsmail Bey Gaspıralı, Ankara: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yay., 2001, 46 s.

Kırımlı, Hakan, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), Ankara: TTK, 1996, 296 s.

Ortaylı, İlber, Çarlık Rusyası’nda Türkçülük Hareketleri ve Gaspıralı İsmail Bey, İstanbul, 1968, 23 s.

Rorlich, Azade Ayşe, Volga Tatarları, Çev., Mehmet Süreyya Er, İstanbul: İletişim Yay., 2000, 392 s.

Saray, Mehmet, Gaspıralı İsmail Bey’den Atatürk’e Türk Dünyası’nda Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993.

Saray, Mehmet, Türk Dünyasında Eğitim Reformu ve Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914), Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., 1987, 146 s.

Ülküsal, Müstecib, Kırım Türk-Tatarları (Dünü, Bugünü, Yarını), İstanbul, 1980, XVI+366 s.

Yaman, Ertuğrul, İsmail Gaspıralı ve Ortak Türkçe, Ankara: Alternatif Yay., 2002, 160 s.

Zenkovsky, Serge A., Rusya’da Türkçülük ve İslam, Çev., Ali Nejat Ongun, Ankara: Günce Yay., 2000, 336 s.

B.     Makaleler

Akbayar, Nuri, “Gaspıralı İsmail Bey”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C: 3, s. 288-289.

Akpınar, Yavuz, “Gaspıralı’nın Külliyatını Neşre Hazırlamada Karşılaşılan Zorluklar”, Türk Edebiyatı, S: 335, Eylül 2001, s. 12-15.

Akpınar, Yavuz, “İsmail Gaspıralı Bey’in Edebî Tenkitleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, S: 9, 1998, s. 87-115.

Altuğ, Nurettin Mahir, “Gaspıralı İsmail Bey”, Emel, C: 4, S: 24, Eylül-Ekim 1964, s. 18-23.

Arıkan, Sabri, “İsmail Bey Gaspıralı ve Cedidcilere Yapılan Suçlamalara Cevap”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S: 145, Ocak 1999, s. 9-16.

Ayvazoğlu, Beşir, “Gaspıralı İsmail Bey I”, Aksiyon, 3-9 Nisan 1999, s. 62-63.

Ayvazoğlu, Beşir, “Gaspıralı İsmail Bey II”, Aksiyon, 17-23 Nisan 1999, s. 56-57.

Ayvazoğlu, Beşir, “Gaspıralı İsmail Bey (Dilde, Fikirde, İşte Birlik)”, Türk Yurdu, C: 8, S: 7 (353), Ağustos 1987, s. 11-15.

Bozgöz, Aziz, “Avrupa’daki Sosyal Gelişmeler Karşısında Genç Gaspıralı’nın Düşünceleri”, Emel, C: 1, S: 6, Eylül 1961, s. 7-9.

Caferoğlu, Ahmet, “İsmail Bey Gasprinski”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, S: 16, Nisan 1933, s. 165-169.

Deliorman, Altan, “İsmail Gaspıralı ve Tercüman Gazetesi”, Türk Kültürü, C: 6, S: 69, Temmuz 1968, s. 53-58.

Devlet, Nadir, “Dünde ve Bugünde İsmail Bey Gaspıralı”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 285-289.

Devlet, Nadir, “İsmail Gaspıralı Sovyetler Birliği’nde Ancak 60 Yıl Sonra Aklanabildi”, Türk Kültürü, C: 29, S: 39, Temmuz 1991, s. 424-429.

Elçin, Şükrü, “İsmail Gaspıralı, Eğitim ve Öğretim Problemleri”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 275-279.

Eraslan, Cezmi, “Türk Dünyası’nda Eğitim Reformu ve Gaspıralı İsmail Bey”, Türk Dünyası Araştırmaları, S: 57, Aralık 1988, s. 190-192.

Ercilasun, Ahmet Bican, “İsmail Gaspıralı’nın Fikirleri”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 329-336.

Ertem, İnci, “Dedem İsmail Gaspıralı”, Türk Kültürü, Yıl: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 325-328.

Gökbilgin, M. Tayyip, “İsmail Gaspıralı 1851-1914”, Bilgi Dergisi, S: 67, 1952.

Göksan, Ayhan, “Gaspıralı İsmail Bey ve Usul-i Ceditçiliği”, Türk Kültürü, Yıl: 2, S: 18, Nisan 1964, s. 126-129.

Göksan, Ayhan, “Gaspıralı İsmail Bey”, Türk Kültürü, Yıl: 2, S: 23, Eylül 1964, s. 23-30.

Gülensoy, Tuncer, “İsmail Gaspıralı ve Anadolu Türklüğü”, Türk Kültürü, Yıl: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 321-324.

Hablemitoğlu, Necip, “Gaspıralı İsmail Bey ve Çarlık Rusyası Hükümetleri”, Kırım, C: 5, S: 19, Nisan-Mayıs-Haziran 1997.

Hablemitoğlu, Necip, “Tercüman’ın Doğuş ve Kapanış Evreleri”, Kırım, C: 5, S: 17, Ekim-Kasım-Aralık 1996.

Hanoğlu, Recai H., “Kırım Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Tercüman ve Zamanımız Edebiyatı Devirleri”, Emel, S: 13, 1962, s. 19-21.

Hasmehmetli, Halil, “İsmail Bey Gasprinski’ye Ait Bir Hatıra”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, C: 2, S: 16, 1933, s. 162-164.

Hazbiyeviç, Selim, “İsmail Gaspıralı, Pantürkizm ve Polonya İle Münasebeti”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 316-318.

İzidinoviç, Sabri Osmanoviç, “İsmail Gaspıralı ve Kırım Türkleri”, Türk Kültürü, C: 291, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 280-284.

Kafalı, Mustafa, “İsmail Gaspıralı’nın Yayımcılığı ve Gazeteciliği”, Türk Kültürü, C: 291, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 302-307.

Kafalı, Sevgi, “I. Milletlerarası İsmail Gaspıralı Konferansı ve Kırım Tatar Kültür Haftası”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 267-271.

Kafalı, Sevgi, “İsmail Bey Gaspıralı’nın Fikir Dünyası ve Batı Türklüğü”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 290-301.

Kaplan, Mehmet, “Gaspıralı İsmail’in Avrupa Medeniyeti, Sosyalizm ve İslamiyet Hakkındaki Eseri (Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene, İstanbul 1302)”, Türk Kültürü, C: 15, S: 180, Ekim 1977, s. 1-17.

Kara, Polat, “Kırım Güneşi (İsmail Gaspıralı)”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, C: 5, S: 57, Eylül 1991, s. 38-44.

Karatay, Zafer, “Zincirli Medrese Rus Ortodoks Kilisesinin mi Olacak?”, Türk Edebiyatı, S: 335, Eylül 2001, s. 21-22.

Kırımal, Edige, “Gaspıralı İsmail Bey”, Dergi, C: 16, S: 62, 1979, s. 60-64.

Kırımal, Edige, “İsmail Bey Gasprinski”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, C: 2, S: 16, Nisan 1933, s. 156-161.

Kırımal, Edige, “Kırım Türkleri’nin Milli Basını”, Emel, C: 1, S: 6, Eylül 1961, s. 5-6.

Kırımer, S. Cafer, “İsmail Bey Gaspirinski”, Türk Yurdu, C: 5 (25), S: 36 (230), 1930, s. 48-55.

Kırımer, S. Cafer, “Nurlu Kabirler-Gaspıralı İsmail Bey’in Kabri”, Emel, S: 15, 1963, s. 22-26.

Kırımlı, Hakan, “Gaspıralı İsmail Bey”, İslam Ansiklopedisi, C: 13, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1996, s. 392-395.

Kırımlı, Hakan, “İsmail Bey Gaspıralı, Yaş Tatarlar ve Tilde Birlik Meselesi”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 384-388.

Köseoğlu, Ahmet, “Dilara Pikeç’ten Gaspıralı İsmail’e”, Yol Kültürü, S: 5, Nisan 1999, s. 80-87.

Kuran, Ercüment, “Rusya Türklerinde Usul-i Cedit Hareketi”, Yeni Türkiye, Yıl: 3, S: 15, Mayıs-Haziran 1997, s. 338-339.

Muhtaroğlu, Vilayet, “Türk Alimlerinin Araştırmalarına Göre Gaspıralı İsmail Bey”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 355-359.

Okay, Nevin, “Esir Milletler ve İsmail Gaspıralı”, Türk Kültürü, C: 2, S: 21, Temmuz 1964, s. 12-14.

Ortaylı, Kemal, “İsmail Bey Gaspıralı Kim İdi?”, Kafkasya, S: 15, 1952, s. 13-16.

Özden, Mehmet, “Ceditçiliğin Tarihinden: Gaspıralı İsmail ve Usul-i Cedit”, Türkiye Günlüğü, S: 29, Temmuz-Ağustos 1994, s. 221-225.

Saray, Mehmet, “Gaspıralı İsmail Bey ve Türk Dünyasında Dil Birliği”, III. Uluslararası Türk Dili Kurultayı 1996, Ankara: Türk Dil Kurumu, 1999 içinde, s. 1005-1010.

Saray, Mehmet, “Gaspıralı İsmail Bey ve Türk Dünyasında Eğitim Reformu”, V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi (İstanbul, 23-28 Eylül 1985) Tebliğler III-Türk Tarihi, C: 2, İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türkiyat Araştırma Merkezi Yay., 1989, s. 557-568. (FS)

Saray, Mehmet, “Gaspıralı’nın Türk Dünyası’nda Verdiği Dil ve Kültür Birliği Mücadelesi”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 305-315.

Saray, Mehmet, “Türk Dünyası’nı Uyandıran Adam: Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914)”, Emel, S: 135, 1983, s. 114-133.

Niyazi Subayev, “Mustafa Suphi ve Tercüman Gazetesi”, Akt., Fahri Solak, Tarih ve Toplum, C: 23, Sayı: 134, Şubat 1995, s. 57-58.

Tan, Nail, “Doğumunun 150. Yılında Gaspıralı İsmail Bey”, Türksoy, S: 3, Nisan 2001, s. 6-9.

Taymas, Abdullah Battal, “Ben Onu Gördüm (İsmail Gaspıralı Hakkında Notlar)”, Türk Kültürü, C: 6, S: 69, Temmuz 1968, s. 49-52.

Temizyürek, Fahri, “Usul-i Cedit Hareketi ve Gaspıralı İsmail Bey”, Yeni Türkiye, Yıl: 3, S: 15, Mayıs-Haziran 1997, s. 340-343.

Tural, Sadık, “Gaspıralı İsmail Bey’in Osmanlı Türkiye’sine Tesirleri”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 339-346.

Türkoğlu, İsmail, “Cedidçiler Hangi Zeminde Duruyor?”, Tarih ve Medeniyet, Yıl: 5, S: 58, Ocak 1999, s. 70-74.

Ülger, Ufuk Baykal, “Yenilikçi İsmail Gaspıralı Bey ve ‘Dilde, Fikirde, İşte Birlik’ Hedefi”, Diyanet Avrasya Kırgızistan, S: 2, 2001, s. 35-45.

Ülküsal, Müstecib, “Büyük Düşünür ve Öğretmen Gaspıralı İsmail Bey”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 347-354.

Ülküsal, Müstecib, “Gaspıralı İsmail Bey”, Emel, S: 24, Eylül-Ekim 1964, s. 2-7.

Ülküsal, Müstecib, “İnkılapçı İsmail Gaspıralı ve Eleştiriler”, Emel, S: 108, Eylül-Ekim 1978, s. 1-8.

Yalçınkaya, Alaeddin, “Cedidçiler’in Bilinmeyen Yönleri”, Tarih ve Medeniyet, Yıl: 5, S: 55, Ekim 1998, s. 26-31.

Yalçınkaya, Alaeddin, “Cedid-Kadim Konusuna Duygusallıktan Uzak ve İlmî Yaklaşalım”, Tarih ve Medeniyet, Yıl: 5, S: 60, Mart 1999, s. 56-59.

Yüksel, Zühal, “Gaspıralı İsmail Bey’in Anadolu Türklüğü’ne Tesirleri”, Türk Kültürü, C: 29, S: 337-338, Mayıs-Haziran 1991, s. 378-383.

Yüksel, Zühal, “Gaspıralı ve Dil Birliği”, Türk Edebiyatı, S: 335, Eylül 2001, s. 16-20.


[1] Cafer Seydahmet Kırımer, Gaspıralı İsmail Bey, 2.b., Haz., Ramazan Bakkal, İstanbul: Avrasya Bir Vakfı Yay., 1996, s. 16.

[2] Hakan Kırımlı, İsmail Bey Gaspıralı, Ankara: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yay., 2001, s. 5.

[3] Kırımer, a.g.e., s. 17-18.

[4] Kırımlı, a.g.e., s. 6.

[5] Kırımer, a.g.e., s. 25-27.

[6] Kırımer, a.g.e., s. 26.

[7] Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), 2.b., Ankara: TTK, 1999, s. 190.

[8] Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), Ankara: TTK, 1996, s. 39.

[9] Kırımlı (1996), s. 40.

[10] Devlet, a.g.e., s. 19 ve 189.

[11] Devlet, a.g.e., s. 18-19.

[12] Devlet, a.g.e., s. 189; Ayrıca bkz. Adil Hikmet Bey, Asya’da Beş Türk, Haz., Yusuf Gedikli, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1998, s. 109.

[13] Azade-Ayşe Rorlich, Volga Tatarları, Çev., Mehmet Süreyya Er, İstanbul: İletişim Yay., 2000, s. 125.

[14] Kırımlı (2001), s. 21.

[15] Devlet, a.g.e., s. 191.

[16] Devlet, a.g.e., s. 191.

[17] Bkz. Fahri Solak, “Türkistan ve Kafkasya İle İlgili Türkiye’de Yapılan Tezler Bibliyografyası”, Akademik Araştırmalar, Yıl: 2, S: 6, Ağustos-Ekim 2000, s. 161-247.

[18] Yavuz Akpınar, “Gaspıralı’nın Külliyatını Neşre Hazırlamada Karşılaşılan Zorluklar”, Türk Edebiyatı, S: 335, Eylül 2001, s. 13.

[19] Geniş bilgi için bkz. Akpınar, a.g.m., s. 12-15.

[20] Söz konusu çalışmaların dökümü için bkz. www.ismailgaspirali.org

[21] Seitgazı Gafarov, “Terciman Gazetasında Basılgan Esas Materiallarnın Kıska Bibliografiyası”, Yıldız, 1989/4, s. 130-144.

İsmail Bey Gaspıralı Hakkında Yazılanlardan


Ebulfez Elçibey’in  “Türk dili ve rus imperiya siyaseti” başlıklı makalesinden

Dahi Ismayıl Bey Gaspıralının (1851-1914) zamanın sınagından çıxmış “Dilde, fikirde ve işde birlik!” çagırısının derin ve ölmez menasını bu gün biz Türkler daha yaxından anlamaga baslamışıq. Anlamaga basladıq ki, dilbir olmayan millet tarixde yüksele bilmez, eksine zaman-zaman birliyini itirib dagılar, basqa milletlerin sikarına, sonra da quluna, kölesine çevriler. Rusiya imperiyasının Türke qarsı yüzillerle yeritdiyi barbar ve qanlı siyaseti cikinden bikinedek bilen Ismayıl bey çox gözel basa düsürdü ki, rusiya türk torpaqlarını tike-tike, loxma-loxma udaraq, her tikeye ve o tikede yasayan Türke, onun diline ayrı-ayrı ad qoymus, “ayır-buyur” siyasetini hem barbar, hem de ustacasına yerine yetirmekle imperiyaların en murdar klassik nümunesine çevrilmisdir. Ismayıl bey sanki milletine seslenmisdir: Ey Türk, ayıl, terpen, özüne gel ve bil ki, dilde birliyin olmasa, fikirde birliyin olmayacaq, fikirde birliyin olmasa, isde birliyin olmayacaq ve mehv olacaqsan!

Cafer Seydahmet Kırımer, (Gaspıralı İsmail Bey) ismiyle yazdığı değerli eserinde, şöyle yazmaktadır:

«Tercüman» bu muvaffakiyete, bu tarihi neticeye, muayyen ve sağlam bir millî programı müdafaa etmesiyle varabilmiştir. «Tercüman» yalnız Kırım, Rusya Türkleri ile değil, bütün Türk ve İslâm âlemi ile, candan alâkadar olmuştur. «Tercüman» da sahifelerini alelade haberlerle, veya eğlenceli romanlarla doldursaydı, ne bu kadar geniş bir sahada alâka uyandırabilir, ve ne de bu kadar kuvvetli bir iz bırakabilirdi. «Tercüman» da en baş makaleden en küçük habere, hattâ ilânlara varıncaya kadar, bütün yazılar Türkü, İslâmı alâkadar eden muayyen bir yolu ve kanaati canlandırırdı. «Tercüman»ın muvaffakiyetinde, bu hedef ve ciddiyetten mada, İsmail Beyin kendisine has açık, kısa üslûbunun ve sade dilinin de büyük tesiri vardı. Şunu da kaydetmek zarurîdir ki, İsmail Bey gazetecilikte de müstesna kabiliyete malikti. Türk âleminde fikirlerini halka yaymakta ve benimsetmekte de o eşsizdir.

Prof. Sadri Maksudî Arsal’ın 1914 senesi 202 No. lu (Tercüman) gazetesinde «Emeller Üstadı» başlıklı yazısından :

Lâkin ne söylesem de her söz, her cümle İsmail Beyin nazarımdaki büyüklüğüne, tarihî mevkiinin ulviyetine, kendisine olan nihayetsiz ihtiramatıma kıyasen pek küçük, pek renksiz hattâ hiç kalıyor! Gaspirinski kimdir? O, dünyada ne işledi? İşte eğer söz ile bunu bildirmek, bunu anlatmak mümkün olaydı, ben suallere cevap verirdim. Bu hususta şimdilik yalnız şunu diyebileceğim :- Gaspirinski, hepimizin fikrinde, kalplerimizde en büyük bir mahalli işgal eden bir kişidir. Hepimizin ufku millîsinde en nuranî bir noktadır. Her birimizin tevessülü fikrî tarihinde en malûm bir âlimdir. Bilâihtiyar her birimizin samimî ihtiramlarını celbeden, ismi zikrolundukta hepimizin ağzına «Büyük» kelimesini getiren şey ise onun işleridir.Dikkatle düşününüz ! Asırlandan beri Türk-Tatar kavimleri medeniyetten ırak, maarifsiz, zıyasız, gönülsüz, bir hayat ile yaşadılar. Ormanlarda, çöllerde, sahralarda, Türk – Tatarlar nursuz, şadlıksız, ölmüş bir hayat içinde asırlar geçirdiler… Mazi unutulmuş, hal sevinçsiz, istikbal meçhul idi. Önde bir hedef, sevindirecek bir maksat yoktu. Hülâsa: Rusya Türkleri çok zamanlar ruhsuz, şadlıksız yaşadılar, çünkü emelsiz, idealsiz idiler. İşte Türk – Tatar hayatının şu devrine nihayet verip, yeni bir devre girmesine sebep olan zat İsmail Bey Gaspirinski’dir. Onun minberi talimi olan «Tercüman» mânâsız hayatımıza mâna vermiş, maksatsız yaşayışımıza emeller icat etmiş, sönmüş maişetimize ümitler doğurmuştur…

Çelebi Cihan’ın 1915 senesi 203 No. lu (Tercüman) gazetesindeki «Anlayabilseydik» makalesinden :

Görmek, işitmek anlamak değildir; gökleri yıldızları, güneş ve kameri her gün görüyoruz, har, parlak ve yüksek ziyalarını her gün hissediyoruz da milyonlarca insanlar arasında hemen hemen pek âzımız bunların ne olduklarını anlayabiliyoruz. İsmail Bey de böyle, yüksek bir kâinat idi, onu da hepimiz işittik. Onun da nur ile, irfan ile, feyiz ve fazilet ile hepimiz ziyalandık. Hattâ bir çoklarımız görüştük ve konuştuk bile… Lâkin, bu ölmez şahsiyetin ne olduğunu anlayabildik mi ?…

Hamdullah Suphi Tanrıöver’in, 1330 senesi 12 sayılı «Türk Yurdu» dergisinde «Ben O’nu Gördüm» başlıklı yazısından :

Kırım topraklarında asırların aşındıramıyacağı yeni bir ehram kuruldu; onun baş ucunda istekten, dilekten, inançtan, karardan dökülmüş manevî koskoca bir ebülhevl var. Nilin kenarında yükselen çölleri ve geçmişleri seyrediyor: Kırım’daki ise kıpçaklara, isteplere dalmış duruyor ve bekliyor. Kosvadaki tarihî mesnedimiz gibi yarınki Türk nesillerini kendine çağıracak pek mübarek bir meşhet daha var ki, Kırım yalılarında Türk âleminin ayak seslerini dinleyerek yatıyor. Bütün ömründe Türkü kurtarmak için yürüyen kahramana, Kırım’ın şimdi her zamandan daha sevgili olan topraklarındaki millî kahramanımıza yarın fakir iken zengin, zayıf iken güçlü, bedbaht iken kutlu olacak Türk nesilleri Türk bayrağını götürüp lahdine serecekler ve onun ve başının üstünde Türk dehasının yaratacağı yeni bir tacımehal yükselecektir.»

Prof. Ağaoğlu Ahmet’in «Türk Yurdu» dergisinin aynı yıl ve sayısında çıkan yazısından:

Dünyada Türk ve Türkçülük kaldıkça İsmail Bey de berhayattır, yani İsmail Bey ebedî ve cavidanidir. İsmail Bey elan da yaşıyor, yetiştirmiş olduğu yüzlerce şakirtlerinde, terbiye etmiş olduğu binlerce ruhlarda yaşıyor.»

Prof. Akçoraoğlu Yusuf’un ayni derginin ayni sayısındaki «Muallime Dair» başlıklı yazısından :

«İsmail Bey iyi bir muallim, mahir bir gazeteci, mümtaz bir muharrir, içtimaî ve siyasî bir mütefekkir ve faal bir cemaat hadimiydi. Lâkin bütün bu sıfatlar İsmail Beyi tanıtamaz. Türk ve İslâm âleminin son yarımasırlık âleminde, saydığımız evsafı haiz olabilecek yirmi – otuz kişi sayılabilir, fakat İsmail Bey tekdir, onun bir eşini daha, değil yalnız geçen elli yılın içinden, hattâ bir kaç asırlık İslâm ve Türk hayatından bulup çıkarmak zordur. Bence İsmail Bey’i hakkile tarif edebilecek bir sıfat vardır ki, o da ulemayı nasaranın hazreti İsa’dan bahsederken kullandıkları «muallim» tâbiridir. İsmail Bey «Muallim» di; o bir kısım beşeriyetin dünyaya ve hayata nazarlarını değiştirmeğe muvaffak oldu: Şimal Türklerinin hayatı fikriye ve içtimaiyelerinde azim bir inkılâbın husulüne fikrî menba, İsmail Gaspirinski’nin dimağı olmuştu. Bu noktayı nazardan İsmail Bey bir «inkılâpçı» ve medeniyeti garbiyenin «reformatör» kelimesine ithal ettiği mefhum murat olunmak üzere” bir «müceddit»tir.

Merhum Ayaz İshaki İdilli’nin, 1914 tarihli ve 40 sayılı «İl» gazetesinde «Büyük Üstad İsmail Bey» başlıklı yazısından :

Evet, İsmail Bey büyüktü, onun işleri de yaptığı hizmetleri de büyüktü. Onun ektiği tohumlardan yetişecek yemişler de ehemmiyetlidir. Onun ektiği güllerinden çıkacak çiçekler de dilberdir, güzeldir. Onun temelini kurduğu bina da sağlamdır. Artık İsmail Bey aramızda yok, o darürrahata gitti, lâkin onun ektiği tohumlar, çiçekler, aşıladığı ağaçlar bütün Rusya boyunca dağıldı. Milyonlarca talebeleri onun başladığı işi alıp götürmeğe, onun kurduğu işleri büyütmeğe koyuldular. Böyle ulu bir babaları olduğuna sevinerek işin sonuna götürülebilineceğine iman ederek işe giriştiler. Bu kahraman babalarını numune ve misâl addederek canlı imandan tecessüm eden babalarının çizdiği yoldan ayrılmamağa azmederek işe tutundular.

Prof. Köprülüzade Fuat Beyefendisinin 7 Mart 1928 tarihli ve 1377 No. lu «Cumhuriyet» gazetesinde çıkan «İsmail Garpirinski» makalesinden :

«Tercüman» yalnız Kırım’da değil, Kazan’da, Kafkasya’da, Türkistan’da, Turkistan-ı Çînî’de, Sibirya’da, Romanya’da, Bulgaristan’da, Osmanlı imparatorluğu dahilinde, hülâsa bütün Türk memleketlerinde büyük bir tesir yaptı Türklerin ve bilhassa Rusya Türklerinin millî intibahında mühim bir âmil oldu, her tarafta İsmail Bey’in bir çok takdirkârları muakkipleri yetişti.» «İsmail Bey Türk – İslâm dünyasında «kadın»ın mevkiini yükseltmek için de çok çalıştı. Maarifi kadınlar arasına yaymak, onları umumî hayata sokma Türk cemiyetini canlandırmak için zarurî bir şeydi. Onun bu hususta yazdığı bir çok yazılar tesirsiz kalmamış, az zamanda büyük neticeler vermiş, Rusya Türkleri arasında kadının içtimaî vaziyeti eskisine nisbetle çok yükselmişti. Onun lisan meselesi hakkındaki noktaî nazarı da çok şayanı dikkatti; Tercüman’ın şiarı «dilde, fikirde, işte birlik» düsturile hülâsa ediliyordu… Osmanlı edebî lehçesinin sadeleştirilmiş bir şeklile gazetesini çıkaran İsmail Bey muhtelif tekellüm şivelerine malik olan, muhtelif Türk şubeleri arasında bir «umumî edebî dil» olmasını, Türklüğün medenî terakkisi için en büyük vasıta addediyordu. O, bu çok doğru fikrini tamamile kabul ettiremedi, lâkin bu fikrin galebesi için elinden geldiği kadar çalıştı.» «Bütün hayatını Türklüğün yükselmesine sarf eden bu büyük adam, Türk halkının ebedî şükranına lâyıktır!…»
Merhum Mehmet Emin Resulzade’nin 15 Nisan 1933 tarihli ve 32 sayılı «İstiklâl» gazetesinde çıkan «Ortaklı Bir yıl Dönümü» yazısından :

Bütün gücünü sadeleştirilmiş türkçenin bütün Türklerce öğrenilmesin veren «Tercüman», yaydığı duyguyu hayatının sonlarına doğru «dilde, fikirde işte birlik» şiarı ile anlatıyordu. Bu şiarda dünya yüzüne yayılmış bütün Türklerin ayni ebedî bir dili konuşan, ayni siyasî gayeyi taşıyan, ayni teşekküller tarafından hedefe doğ götürülen, ayni metot ve taktiklerle çalışan bir camia halinde tasavvur olu düğü mânası saklıdır.

Türkistanlı kardeşlerimizin çıkarmış oldukları (Yaş Türkistan) dergisinin Nisan 1933 tarihli «Gaspıralı İsmail Bey» yazısından :

«Türkistandaki «Cedit mektepleri» İsmail Beyin vefatı münasebetiyle iki gün matem etmişlerdi. Muaalimler, yaş fikirli ulema ve bu mekteplerin yukarı sınıf talebeleri ise çok zaman göğüslerinde matem işaretleri takarak gezdiler.Rus boyunduruğu altında yaşayan bütün Türkler, o cümleden biz Türkistan Türkleri, millî uyanışımızda büyük âmil olan usulü cedit hareketini, Tercüman müessisi Garpıralı İsmail Beye medyunuz.Halka necat yolunu göstermiş ulu muallim ve büyük muharrir İsmail Bey her daim milletin azizleri sırasında yadedilecektir.

Millî Türk Şâiri Mehmet Emin Yurdakul’un «Türk Yurdu» dergi nin 27 Kasım 1330 tarihli nüshasında çıkan şiiri :

İSMAİL GASPİRİNSKİYE

Ey ulu Türk! Sen Kırım’ın kanlarile yoğrulmuş
Vahşilere esir olmuş, zalim tahtlar kurulmuş,
Şerefleri unutulmuş bir toprağı üstünde…
Onun seni kan ağlatan kara bahtı önünde
Felâketli milletine: «Uyan!» diye haykırdın
Bu ilâhi feryadınla onu nura çağırdın

İstedin ki, medeniyet güneşi
Zekâlara çeliğini akıtsın
Milliyetin diriltici ateşi
Vicdanları alevile ısıtsın.
Tâ ki Fatih Cengizlerin evlâdı
İslâvlığın pençesinden kurtulsun
Onun mazlum, sefil olan hayatı
Hür ve mes’ut bir talile can bulsun.

Sen bu aziz, büyük işe tek başına kalkıştın
Buna asil Zühren ile gece, gündüz çalıştın.
Yıllar geçti… Türk azmine ne Sibirin dehşeti,

Ne de ömrün azgın yüzü bir zayıflık vermedi
Sen arzunu kervan göçmez bozkırlara götürdün.
Bu uğurda katlandığın zahmetleri Türklüğün
Ümit dolu ufukları nurlarile okşadı
Resullerin rüyaları sende dahi yaşadı.

Sen kabrinde rahat uyu! Yakında
Bu sonuncu felâket de bitecek
Yarın senin hür bakışlı ırkın da
Altın devri terennümler edecek
Zira senin bıraktığın izlerde
Kadın, erkek bir genç neslin yürüyor

İman ile aşk sunduğun her yerde
İnkılâbın fikri hüküm sürüyor.
Bizden senin pak ruhuna fatihalar, rahmetler,
Unutulmaz hatırana, kalp dolusu hürmetler….


Gaflet devrinde aktedilmiş muahedelerle Türkiye’nin eli ayağı bağlanmış, misafir olarak kabul olunanlar haneye sahiplik hukukunu almışlardı. Avrupa, Memâliki Osmaniyeye «Hasta» namını veriyor. Hayır, hasta değildir, bağlıdır. Bir çözülsün de görün, nasıl güzel yiğit olur.

Gaspıralı İsmail, 24 Kasım 1896

Şu yazdıklarımızdan görülüyor, anlaşılıyor ki, millî maarifin ilerlemesi, intişarı yalnız nezarete mahsus değildir. Bu iş herkesin ve cümlenin hayat borcudur. Nezaret, nezaret eder bakar, teshil eder, muavenet eder, fakat, çalışmak kendisini bilen her Türkün vazifesidir.»

Gaspıralı İsmail,1911

«Ey vatan kardaşı, sen gel gayrete Her hizmete bir hüner muradı haliktır. Al hemen kalemle kitabı gel himmete, Bin hayvana bir insan hünerle galiptir. Çünkü farz olmuştur ilim bu ümmete, Kimge tâbi olmayan kitaba tâbidir. Hünersizlik yakışmaz bizim millete, Bin kılıçka bir kalem daim galiptir.

Gaspıralı İsmail

Ayrıca bakınız: İsmail Bey Gaspıralı’ya Dair Seçilmiş Yayınlar – İnci Bowman

Modern Türk Düşüncesinde ‘Cedidci’ Geleneğin Etkisi


İbrahim DİLMAÇ

Her milletin kendine has bir modernleşme doktrini ve buna bağlı olarak gelişen metodu vardır. Batı toplumları genelde modernleşme süreçlerini ortak bir düzlem üzerinde birbirlerine paralel olarak gerçekleştirmişlerdir. Çünkü Batı dünyasını şekillendiren kültürel-siyasal-felsefi kök antık Roma, Anglosakson ve Alman tarihine yaslanmaktadır. Bati ve Dünya tarihininde en büyük aydınlanma hareketi olan reform-ronesans süreci bu toplumların hepsini birlikte etkilemiş ve yeni toplumsal düzen küçük ayrıntılar dışında bu toplumların hepsinde benzer sonuçlar doğurmuştur. Bati aydınlanması ve modernleşmesinin; felsefi temelleri Almanya’da, siyasal temelleri Fransa’da ve endüstriyel temelleri de İngiltere’de atılmıştır. Batıda bugün ulaşılan toplumsal sistemin temelleri; din devlet ilişkisinin yerli yerine oturtulması, bilimsel gelişmelerin hızla üretim sürecine sokulması ve protestan ahlakının egemen kılınması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu süreç günümüzün modern ulus devletlerini inşa etmiştir. Batıdaki modernleşme hareketleri başlangıçta milliyetçi bir doktrine dayanmamaktadır. Daha çok din devlet ekseninde ve sonralarıda sınıf temelinde ekonomik mücadelelere dayanmaktadır. Ancak 19 y.y. Alman İngiliz rekabetinin kızışması ve dünya hammadde kaynaklarının paylaşılması için girişilen amansız mücadele I ve II dünya savaşlarına yol açmıştır. Ve Avrupa’nın başına büyük dertler açan marazi milliyetçilik olan Faşizm-Nazizmin doğmasına yol açmıştır.

Avrupa’yı bu belalardan Atlantik’in ötesinde yeni yükselen medeniyet, ABD kurtarmıştır.

Kısaca esasa itibariyle bugünkü Avrupa medeniyeti ve toplumsal düzeni II dünya savaşı akabinde Avrupa’nın bütünüyle demokratikleşmesi ile kurulmuştur.

Batı bu şekilde bir modernleşme sürecinden geçerken esas konumuz olan Türk halkları arasında da çeşitli modernleşme doktrinleri 19 y.y. ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Batıdan farklı olarak bizdeki modernleşme doktrinleri iç dinamiklerden ziyade dış dinamiklere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Belki de bu nedenle tam anlamıyla başarılı sonuçlar alınamamıştır. Ya tam anlamıyla bir taklit etme ve Batıya benzeme şeklinde jakoben bir modernleşme doktrini model olarak benimsenmiş ya da yazımızın başlığında yer alan “ceditçilik” gibi dış güvenlik ve bağımsızlık ülküsü çerçevesinde doğan jeostratejik politik durumdan kaynaklanmıştır.

İlkine Jön Türkler iyi bir örnektir. Avrupa modernleşmesinin siyasal başkenti olan Fransa’da eğitim gören bir kısım aydınlar Fransa’nın önemli siyasal akım olan jakobenlerden etkilenmisler ve Türkiye’de jakoben bir modernleşme projesi hayata geçirmeye çalışmışlardır. Cumhuriyetin kuruluşu sırasında bu jakoben gelenek son derece etkili olmuş ve toplumun genelinde rahatsizlik yaratan bazı devrimler bu anlayış sayesinde gerçekleştirilmiştir. Bağımsız Türk Cumhuriyeti Orta ve Kuzey Asya  kökenli Türkçü cedid aydınlanma doktrininden de yararlanmış ve adeta bu iki modernleşme projesinin karmasından şekillenerek kurulmuştur. Ancak cumhuriyetin ilerleyen yıllarında ceditçi gelenekten uzaklaşılarak jakoben jön Türk’çü geleneğe göre şekillendirilen bir toplumsal formasyon görüyoruz. Bu süreçte cedidçi aydınlanma felsefesi resmi ideolojiden bağımsız olarak şekillenen muhalif Türkçü-milliyetçi bir doktrine dönüştüğünü yada bu hareket içinde temsil edildiğini görmekteyiz. 1944’lerden itibaren hızlı bir şekilde resmi ideolojiden ayrı bir Türkçülük ve milliyetçilik hareketi gelişmiştir. Bu bağlamda cedidçi aydınlanma doktrininin ne olduğunu ve Türk milliyetçiliğini nasıl şekillendirdiğini incelememiz gerekiyor.

Cedid Terakkiperverler Tudesi Nizamnamesi” başlığı altında cedidci aydınlanma geleneğinin temel ilkelerinin özetini şöyledir;

-Milli kültüre dayalı bağımsız ve hür bir millet olarak yaşamak hayatın esasıdır. Bu bütün milletlerin idealidir.

-Bizim maksadımız Türkistan’ın müstakil ve hükümetin milli olmasıdır.

-Milliyet, dil, anane, edebiyat ve adat birliğine ihtiyaç vardır.

-Hur Türkistan’da devletin şekil ve idaresi cumhuriyet olup, hakimiyetin kaynağı demokratik usullerce seçilen Millet meclisi, vilayet ve şehirlerde ki meclislerdir.

-Türkistan’daki Türk olmayan unsurlar medeni muhtariyetin hukukundan istifade ederler.

-Memlekette vicdan hürriyeti tam olur. Dini ayinlerin icrası hür bir şekilde devlet himayesinde gerçekleştirilir. Memlekette ecnebi misyonerlerin faaliyetlerine müsaade edilmez.

-Basın ve neşriyat hürriyeti ve şahsi hürriyetler devletin anayasası ile teminat altına alınır.

-Memlekette esas vergi kazançtan alınır. Miras üzerinden de kazanç nispetinde vergi alınır. Türkistan’da eski zamanlardan kalmış ortaçağ vergileri lağvedilir.

-Türkistan’daki en önemli sorun göçmen kabilelerin yerleşik hayata geçirilmesi sorunudur. Bu mesele büyük nehirler etrafında tarım arazileri açmakla hallolunur.

-Türkistan’a Türk ırkından olan kavimlerden ve Müslümanlardan başka muhacir getirilemez.

-Türkistan’da işçi meselesi milli sanayiinin kurulmasıyla çözülür.Amelelerin çalışma şartları, iş saati, küçüklerin ve kadınların çalışması ve hizmetlerin muhafaza edilmesi ve sigorta gibi meseleler ise Avrupalılar gibi modern milletlerin usulleri ile düzenlenir.

-Modern bir hukuk düzeni ile kişilerin din, dil ve ırk ayrımına bakılmaksızın tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemi kurulacaktır.

Yukarıda özetlediğimiz ve 19 maddeden oluşan cedid nizamnamesinin son maddesi ise şudur; “Kadım bir medeniyetin ocağı olan Türkistan’da asırlardan beri kerakum edip gelen medeniyet eserlerinin muhafazasına ve bunların da yerli hars ve medeniyetin yükselmesine hizmet edecek bir şekle sokulmasına çalışır.”

Yukarıda özetlediğimiz cedidçi aydınlanma doktrininin temel ilkelerini incelediğimizde ‘modern bir devlet’ ülküsü arayışı karşımıza çıkmaktadır. Cedidci’ler milli-demokratik bir modern devlet kurmak istiyorlardı. Bu devletin omurgasını oluşturmak için burjuvaya sınıfına oluşturmak istiyorlardı. Cedidçiler Orta ve Kuzey Asya Türkleri arasında yaygın olan ruhani ve feodal yapıları tasfiye etmek ve çağdaş bir toplum kurmak istiyorlardı. yarı göçebe bir toplum olan Asya Türklüğünde orta sınıflar yoktur. Bu nedenle bir modernleşme devrimini gerçekleştirecek sosyal altyapı oluşmamıştır. Cedidçiler milli bir burjuvazi yaratarak gelişmiş toplumların temel sosyal yapılarını oluşturan orta sınıfları güçlendirmek istiyorlardı. Bunun için büyük çaba göstermişlerdir.

Türkistan aydınlanma hareketi olan ve maalesef tamamlanamayan “cedid” doktrini modern, demokratik, laik, serbest piyasacı ve Turancı bir düşüncedir. Bu aydınlanma çabaları ile birlikte Bolşevik Rusya’sına karşı silahlı bir direniş başlatan Basmacılar hareketine rağmen Türkistan 70 yıl sürecek SSCB esaretine ve komünist toplum düzenine geçmek zorunda kalmıştır. Bu 70 yıl boyunca demir perde örülerek sosyal yapı dondurulmuştur. SSCB’nin yıkılışından sonra ise donmuş olan feodal gelenekler yeniden yeşermiş ve bunun neticesinde de
komünist-faşist kırması totaliter diktatorlukler egemen olmuştur.

Bolşevik işgalinden önce ve sonra bir çok cedidci ve Türkçü aydın Osmanlı devletine gelerek burada başlayan Türkçülük hareketine hem teorik hem de pratik çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda bu aydınların büyük ölçüde destekleri söz konusudur. Bu aydınların en önemlilerini incelemek yararlı olacaktır.

Modern zamanlarda Türk Milliyetçiliğinin en önemli düşünürü İsmail Gaspıralı, kaynağı da onun çıkardığı ‘Tercüman’ gazetesidir. (1883) Gazete Türklerin kendileri için geliştirdikleri değişik bir Arap alfabesi kullanmaktadır. Gaspırali İsmail öncelikle eğitim alanında olmak üzere çeşitli alanlarda getirdiği yeniliklerle Türk modernleşmesinin önünü açan adamdır. Rusya’da yayınlanan ilk Türkçe ve Türkçü gazete olan Tercüman’ın sloganı “Dilde, fikirde, işte birlik” sözü idi. Bu slogan Türk dünyası için bugün bile anlamını korumakta ve yol gösterici olmaktadır. Bir Kırım tatarı olan Gaspıralı İsmail’den sonra Kazan Tatarlarından olan Yusuf Akçura
modern Türkçülük cereyaninin en önemli ikinci ideologudur. Akçura Tatar burjuvazısının tanınmış ailelerinden olan Akçuralar’dandır.

Akçura Avrupa’da eğitim görmüş Tatarıstan’da öğretmenlik yapmış ve Türkçülüğe daha çok düşünce düzleminde katkılar sağlamış bir şahsiyettir. 19 y.y. Rusya’da kapitalizmin gelişmesiyle Orta Asya ticaretini ele geçiren ve hızla zenginleşen ve bir burjuva sınıfı ortaya çıkaran Tatarıstan cedid hareketine ve genel olaraktan Turancı harekete kaynaklık yapmıştır. Bu tip batı dünyasını yakından tanıyan cedidci ve Türkçü aydınların daha çok kuzey Asya Türklüğünden çıkması Tatar burjuvazısının ve oradaki eğitim düzeyinden kaynaklanmaktadır.
Orta Asya’dan daha çok geleneksel formasyonlara sahip siyasi liderler çıkmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden Tatarlar’dan Yusuf Akçura milliyetçilik akımı içerisinde birinci derecede rol oynamış birisidir. Akçura, kültürel nitelik taşıyan Türkçülüğe siyasal boyut getirmiş ve “Pan Türkizmin yaratıcısı” olarak tanımlanmıştır.

Akçura’nın en önemli makalesi “Üç Tarz-ı Siyaset”tir. Bu makalesinde Pan Türkçülüğü önerir. Hostler’e göre bu makale Türk milliyetçi çevrelerinde, 1848 Komünist Manifestosu’nun Marksistler nezdinde oynadığı rolü oynamıştır.

Akçura bu makalesinde Türk birliği konusunda şunları söylemektedir:

“Türk birliği siyasetindeki faydalara gelince; Osmanlı ülkelerindeki Türkler hem dinî, hem ırkî bağlar ile pek sıkı, yalnız dinî olmaktan sıkı birleşecek ve esasen Türk olmadığı halde bir dereceye kadar Türkleşmiş sair Müslim unsurlar daha ziyade Türklüğü benimseyecek ve henüz hiç benimsememiş unsurlarda Türkleştirilebilecekti”,

Bu makalede Akçura, Türkçülük sayesinde Türk toplumlarının en güçlü ve en çağdaşı olan Osmanlı İmparatorluğunun en önemli rolü oynayacağını belirtmektedir, Üç Tarz-ı Siyaset makalesinde dinlerin,
ırkların hizmetine girmesi savunulurken; ırk kavramı Türk milliyetçiliğinin tek temeli olarak gösterilmiştir. Ayrıca bu makale ile Fransız ulus anlayışından uzaklaşılmış ve Alman ya da Slav ulus anlayışına geçiş ifade edilmiştir.

Akçura’nın ifade ettiği Türk birliği (Pan Türkçülük) 20. yüzyılın başlarında yeni bir düşünce ve kavramdır. Bu yıllarda Pan Türkçülük, Tatar burjuvazisi içinde ortaya çıkmıştır. Türkiye’de ise, Tıp Fakültesi’nde öğrenciler arasında yeni yeni belirmeye başlamıştır. Ancak Pan Türkçülüğün sistematik bir biçimde ortaya konması Üç Tarz-ı Siyaset makalesiyle olmuştur.

II. Meşrutiyet’ten sonra Türkiye’ye gelen Yusuf Akçura bütün ısrarlara rağmen İttihat ve Terakki içinde yeralmamış buna karşın Türk Ocakları ve Türk Yurdu dergisinin mümkün olduğu kadar bağımsız bir şekilde Pan Türkçülük çalışmasını sürdürmesi için çaba harcamış, o dönemde Ziya Gökalp’in milliyetçiliği, Osmanlı milliyetçiliği, ve muhafazakar milliyetçilik olduğu için Yusuf Akçura, İttihatçılar arasında onun gördüğü itibarı kazanamamış adeta “unutulan adam” olmuştur. Cumhuriyet döneminde ise bu durumun aksine radikal modernleşmeci tavrıyla Akçura Ziya Gökalp’ten daha fazla ilgi görmüş ve Atatürk’ün en yakınında yer almıştır. Cumhuriyet döneminde çok kısa bir ömür yaşayan ziya Gökalp ise; hilafetin kaldırılmasına stratejik açıdan karşı çıkmış medreselerin kapatılmasına değil ıslah edilmesine taraftar olmuştur. Yanı Ziya Gökalp bugünkü anlamda bir muhafazakar kültür milliyetçiliği yapmıştır. Bu fikirlerini Türkçülüğün esasları, Türkleşmek İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı eserlerinde ifade etmiştir. Bu esrelerinde dine karşı son derece hoş görülü ve İslam dininin milli kimliğimizin oluşmasındaki katkılarından bolca örnekler vermiştir. Çocuklara dini duyguları sevdirmek için ilahiler yazmış ve güzel mesajlar vermiştir. Ziya Gökalp’in bu dinle bütünleşici yanında Yusuf Akçura çok daha laisist
bir anlayışla dini tamamen millet oluşumuna yardımcı bir unsur olarak görmüştür. Bu sebeple Atatürk Yusuf Akçura’dan cumhuriyetin kurumsallaşması yönünde fazlasıyla yaralanmıştır.

Azerbaycan aydınlarının Türk modernleşmesine ve özgürlükçü Türkçülüğe yaptıkları katkılar ise küçümsenmeyecek derecede önemlidir. Bu Türkçü aydınlardan en önemli ikisi Hüseyinzade Ali Bey ve Ahmet Ağaoğlu’dur. Hüseyinzade Ali Bey İstanbul’a gelerek Ziya Gökalp ve arkadaşlarına Turancılık fikrini aşılayan düşünürdür. Ziya Gökalp’i etkileyen makalesinin adı; “bize hangi ilimler lazımdır” ismini taşımaktadır. Söz konusu makalesinde Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak düşüncesini ileri sürmüştür. Ali bey İttihat ve Terakki partisinin kuruluşuna katılmış Türk siyasi hayatında çok önemli bir rol oynamıştır. Azerbaycan’li çok önemli bir düşünce adamı olan Ahmet Ağaoğlu ise başlı başına Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler konusundaki fikirleri ve mücadelesi ile tarihe geçmiştir.

Ağaoğlu 1905 yılında Bakü’de “Fedaî” isimli bir dernek kurmuş, Ermenilerin Türkler’ e uyguladığı baskıyı durdurmaya çalışmıştır. Ahmet Ağaoğlu 1908’de İstanbul’a gelmiş, İttihat ve Terakki Partisi’nde görev almış ve milletvekili seçilmiştir. Türk Ocakları ve Türk Yurdu dergisinin kurucusudur. Cumhuriyet döneminde de Serbest
Cumhuriyet Fırkası’nda görev almıştır. Ahmet Ağaoğlu, Türk milliyetçiliğinin siyasal niteliğe dönüştüğü 1911-1912 yıllarında Türklerin farklı farklı isimlerle parçalanmasının yanlışlığı ve nedenleri üzerinde durmuştur. Ona göre “mezhepler ihtilâfi” “siyasi infirak ve muhite esaret” ile “millî bilinç yokluğu” bu ayrılıkların ve parçalanmaların sebebidir.

II Meşrutiyet döneminde Ağaoğlu, dağılan Osmanlı imparatorluğu’nda milliyetçilik açısından en geç kalan Türklerin, varlıklarını sürdürebilmek için milli şuur kazanmalarının zorunlu olduğu görüşüne bağlanarak Türkçülük akımı içinde önemli bir yer edindi. Ziya Gökalp’in “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” biçimindeki
görüşüne Türkçü ve çağdaşlaşmacı bir yaklaşımla destek verdi. Ağaoğlu için Türkçülük siyasal bir ideolojiden çok, ulusun kurtuluşunu sağlayacak birleşmenin temel kültürel harcı idi. İslamla milliyetçiliğin çelişmediği konusunda dönemin İslamcılarıyla tartışmalar yaptı. Serbest Fırka kendini feshedince eski partisi CHP’ye dönmedi. 1933 yılında Akanı gazetesini çıkardı ve CHP’ye muhalefet etti. Ve bu nedenle gazete kapatıldı. Ahmet Ağaoğlu cumhuriyet döneminde CHP içindeki jakobenlerle ve Kadro hareketini temsil eden özellikle Şevket Süreyya Aydemir’le giriştiği tartışmada batılı anlamda bir modern parlamenter sistemi savundu. Toptancı ve
oligarşık yaklaşımlara karşı, batılı anlamda birey özgürlüğünü ve serbest piyasa ekonomisini savundu. Hatta bir ütopya denemesi olan “serbest insanlar ülkesinde” adlı bir eser yazmıştır. Ağaoğlu’nun Türkçülük tarihi ve Türkiye demokrasisi açısından yeterli derecede incelenmemiş olması büyük bir eksikliktir. Türkçülük düşüncesine ve demokratik özgürlükçü rejime yaptığı katkı küçümsenmeyecek boyutlardadır.

Milliyetçilik aydınlanma sonrası Avrupa’sında; birkaç siyasetçinin programı yada birkaç aydının fantezisi olarak değil, sosyolojik gelişme gibi çok güçlü ve önüne geçilmez dinamiklerin eseri olarak ortaya çıkmıştır. Mesela şehirleşme bu dinamiklerin başında gelmektedir. Basın-yayının yaygınlaşması, eğitimin yaygınlaşması,
milli burjuvazının ortaya çıkışı, bu dinamiklerin en önemlileri olarak sayılabilir.

Bizdeki yanlış inanışın aksine milliyetçiliğin ilk önce azınlıklarda başlamasının asıl sebebi milliyetçilikle bu sosyal bağ arasındaki ilişkidir. Çünkü sosyal bakımdan Osmanlı ülkesindeki azınlıklar daha gelişmiştir. Aynı şekilde cedidci Türkçülük akımının ilk önce İdil-Ural ve Tatarıstan bölgesinde ortaya çıkması ve yaygınlaşması bu bölge Türklerinin sosyal bakımdan diğer Türklere oranla daha gelişmiş olduğundan ve kısmen bir burjuva sınıfı oluşturdukları içindir.

Türk milliyetçiliği Batıdaki milliyetçilikler gibi tamamen sosyal dinamiklerle ortaya çıkmış değildir. Türk milliyetçiliğini iç dinamiklerden çok dış dinamikler belirlemiştir. Ama şurası Türk modernleşme tarihi açısından çok önemlidir; “Türk milliyetçiliği medreseden değil mektepten çıkmıştır” . Osmanlıdaki bu mektepli aydınlara Türkistan göçmeni yine mektepli aydınlarda eklenince Türk modernleşme süreci ve Türk milliyetçiliği düşüncesi ülkemizin hali hazırdaki en köklü felsefi temelleri olan düşünce geleneği haline gelmiştir.

Ziya Gökalp’ Mümtaz Turhan başta olmak üzere bütün Türkçü düşünürler, Türk milliyetçiliğinin önündeki en önemli meseleyi, ülkede yüzyıllardır sürüp giden aydın-halk zıtlaşmasının giderilmesi ve hepsini kapsayan bir milli kültür, milli şuur oluşturulması olarak görmüşler, ayrıca bu bütünleşmenin ekonomik boyutunu araştırmışlardır.

Sanayileşmiş bir toplumun iktisatta korumacılık, kültürde millicilik yapması gereğini Türkiye’de ilk fark edenler milliyetçilerdir. Daha sonra dışa açılmanın serbest rekabetin önemini de ilk fark eden yine milliyetçi aydınlar olacaktır. Bu analitik düşünce geleneğinin nedeni Türk milliyetçiliğinin mektepten memlekete gelişmiş olması yanı sıra bilimsel metotlarla ülke sorunlarının irdelenmiş olmasıdır.

Cedid hareketi ve modern Türk milliyetçiliği hareketi yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi esasında Avrupa’nın Reform ve Rönesans hareketlerine benzer bir biçimde Türk aydınlanma hareketidir. Türk modernleşme doktrini olan bu Türkçülük hareketi henüz tamamlanamamıştır. Bu hareketin tamamlanamamasının bir çok iç ve diş
faktörü vardır. Özellikle Atatürk’ten sonra, bu doktrin modernleşme sürecini tamamen bir üst yapı sorunu olarak ele almış ve tepeden inmeci jakoben bir anlayış devlete egemen olmuştur. Oysa Türk modernleşme tarihinde ve Atatürk’ün bu konuda en çok güven duyduğu düşünce adamlarından biri olan Yusuf Akçura modernleşmeyi aslında bir alt yapı sorunu olarak görmektedir. Bunu şöyle anlatıyor; “İktisadi uyanışın asıl en mühim ciheti, sanayi ve ticareti hor gören ve `Osmanlı Türküne layık meşgale ancak askerlikle memurluktur’ diyen hatalı ve zararlı zihniyetin değişmesidir. Osmanlı, yalnız sipahi ve memurdur. Halbuki, zamanımız devletlerinin temeli burjuvazidir.
Muasır büyük devletler, sanayici, tüccar ve bankacı burjuvaziye dayanarak teessüs etmiştir. Türk iktisadi uyanışı, Devlet-i Osmaniye’de Türk burjuvazisinin oluşmasının meydan-ı itibarı olabilir.” Yusuf Akçura burada burjuvaziyi modern orta sınıf anlamında kullanıyor. Burada Yusuf Akçura sosyal dönüşüm olan modernleşmenin aslında bir iktisadi alt yapı sorunu olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. İktisaden geri kalmış üretim biçimini değiştirememiş toplumlarda modernleşme çabalarının güdük kalacağını belirtmeye çalışmaktadır.

Yusuf Akçura ve diğer cedidci ve Türkçü aydınlar, milliyetçiliği sadece hamaset, dil, tarih bilinci olarak değil, bunlardan daha ağırlıklı olarak da bir iktisadi modernleşme, başka milletlerle iktisadi rekabet anlamında algılamaları bu bilince sahip olmaları dikkat çekicidir. Akçura gibi Ziya Gökalp’de bürokratik köylü toplumundan bir orta sınıf toplumuna, pasif köylülükten kurtulmuş aktif, üretken bir Türk toplumuna geçmeyi hedef almışlardı. Ancak cumhuriyet yönetiminin ekseriyeti asker-bürokrat kökenli oldukları için milliyetçiliğin iktisadi niteliğinden ve bu bağlamdaki bir doğal modernleşmeden koparak jakoben modernleşmeciliği benimsediler. Bunun somut göstergesi tek parti iktidarı dönemi incelendiğinde görülür. Baskıcı bir şekilde topluma dayatılan modern yaşam tarzı sosyal yapıyı değiştirememiştir. Sadece küçük bir bürokratik azınlığı toplumun genelinden koparmış ve ‘kültürel sınıflar’ meydana getirmiştir. Sosyal bakımdan fonksiyonel bir orta sınıf olmadığından yapılan devrimler hayata intibak edememiş toplumsal dinamizm sağlanamamıştır. Resmi bir hamasetle yorgun düşen bürokrasi
heyecanını kaybetmiş hantal bir devlet yapısı ortaya çıkmıştır. İdare edilenler ise bezgin ve yoksul köylü kitleleridir. Sonuç şudur; 1927 yılında nüfusumuzun %75,8’i köylüdür. Aradan 23 yıl geçip 1950 yılına
gelindiğinde nüfusumuzun köylü oranı %75’tir!!! Modernleşmeci ve devrimci tek partinin 23 yılda yaptığı sosyal yapı değişikliği konusundaki başarı oranı %0,8 dır. Adeta bütün sosyal kesimler yerinde saymıştır. İşte bu sosyal realiteden bir çok politik ve ideolojik sonuçlar çıkmıştır. Evvela devlet millet kaynaşması, sosyal, hatta kültürel olarak bile sağlanamamıştır. Geleneksel olarak süren aydın halk zıtlaşması devam etmiş bütün halkçılık iddialarına
rağmen halka ne ekonomik dinamizm nede siyasal katılım götürülebilmiştir. Anadolu taşrasında ilkel ve yoksul bir yaşam tarzı sürüp gitmeye devam etmiştir. Bu CHP ülküsü yüceltildikçe metafizikleşmiş, halktan kopmuş ve sosyal bakımdan fonksiyonsuz hale gelmiştir. Nitekim bu yüceltmenin örneğini bütün bir tek parti
edebiyatında görüyoruz. Mesela ünlü jakoben Recep Peker’e göre; “demokrasi yoz bir rejimdir. Bireycilik, egoizmdir. Komünizm, faşizm gerçi inkılâpçıdır; ama yabancıdır. Halbuki, Kemalizm emsalsiz bir rejimdir ve öyle bir rejimdir ki bütün dünya, bu bürokratik tek parti idaresini örnek almalıdır.” Tek parti döneminin bu emsalsizlik
anlayışı yüzünden Türkiye içine kapanmıştır. İçeride halktan kopuk, dışta dünyadaki gelişmelere kayıtsız bir ideoloji gelişmiştir. Bu durum ülkede yapılan devrimlerle övünen, ama dünyada olup biten gelişmelere ilgi duymayan bunları önemsemeyen ve bunlara emperyalizm olarak bakan üçüncü dünyacı bir kuşak yetişmiştir. İşte bugün bile ülkemiz basını ve bürokrasısı bu kuşağın egemenliğindedir.

Türkiye’de modern devletlere özgü orta sınıfların teşekkülü yönündeki köklü sosyal değişiklikler çok partili sistemle birlikte demokrasiye geçildikten sonra oluşmuştur. Tek parti devrinde şehirleşme ancak 0,8 puan arttığı halde 10 yıllık Demokrat parti iktidarında 7 puan birden artmıştır. Oysa modernleşme orta sınıfları güçlü şehirli bir toplum oluşturmakla mümkün olabilirdi. Köylü toplumlarda modernleşmenin gerçekleşmesi mümkün değildir. Üretim biçimini değiştirmeden sadece tüketim alışkanlıkları ve kültür-sanat faaliyetleri ile modernleşilemeyeceği tek parti dönemi uygulamaları ile görülmüştür.

Sonuç olarak Orta Asya bozkırlarında bir milletin uyanışı olarak başlayan cedidci düşünce akımı aynı dönemlerde Anadolu’daki vatanı ve Türklüğü kurtarma arayışlarıyla kucaklaşarak modern Türk milliyetçiliği düşüncesini realize etti. Bu realizenin en somut kanıtı Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu devlet Türk
Milliyetçiliğinin eseridir. Ancak devlet yapısı kuruluşundan fazla bir zaman geçmeden hantallaşıp yeni gelişme ve değişmelere ayak uyduramamış ve zaman tünelinde kalmıştır. Dünyadaki hızlı teknolojik, bilimsel ve sosyal gelişmeye paralel bir gelişme sürdürmemiş ve 20 y.y. de toplumsal düzenimizi ve üretim biçimimizi tam olarak
değiştiremeden tamamlamış bulunuyoruz. Ancak genel hatları itibari ile bugünkü Türkiye, şehirli ve modern bir Türkiye’dir. Bölgesinin en güçlü ekonomisine sahiptir. Henüz yetersiz olmasına rağmen, eskisine oranla çok güçlü, dinamik, milli meseleler karşısında duyarlı ve aktif, geçmişteki köylü durgunluğundan sıyrılmış bir orta sınıfa
sahip, demokrasi bilinci de gün geçtikçe artan bir toplum yapısına sahibiz. Yıkılan bir imparatorluktan bağımsız bir cumhuriyet çıkaran cedidci ve Türkçü aydınlar kendi dönemlerinin en ileri fikirlerini savundular. O doneme göre lüks sayılabilecek bir şekilde demokrasiyi ve milletin iradesini savundular. Millet iradesini ve hukuk devletini
her şeyin üzerinde gördüler. En temelde ise bazılarının itirazlarına ve kabul edememelerine rağmen kimliğimizi tescil ettirdiler; “Biz Müslüman Türkleriz. (Türklerin %90dan fazlası İslam dinine inanmaktadır, diğer dinlere inanan Türklerde vardır elbet) bu yönüyle Araplardan da Hıristiyan Avrupa’dan da farklı bir kimliğimiz ve
kültürümüz vardır. Bu kimliğim cihan haritası içerisinde ki siyasi ifadesinin zirvesi, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu devlet Türk Dünyasını tam olarak bağımsız olan devletidir. Turan coğrafyası Türkiye Cumhuriyeti etrafında şekillenecektir.

Ancak rahmetli Dündar Taşer’in sözünü hiç ama hiç akıldan çıkarmamamız gerekmektedir. “Biz çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurduk” evet bizim vatanımız güzel ve alımlı bir kız gibidir. Herkesin onda gözü vardır. Bu nedenle üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasında küçük bir devlet olarak yaşamamız mümkün değildir. Bu
coğrafyada ya Roma, ya Selçuklu yada Osmanlı gibi büyük olmak zorundayız. Yani bir dünya devleti olmak zorundayız. Bu coğrafyada sürünerek yaşamak Türk milletine yakışmayan bir durum arz etmektedir. Ancak etrafımız tehlikeli düşmanlarla dolu ve içimizde bizi bölmek isteyenler var diye paranoyak olmamıza ve bu nedenle milletimize demokrasi ve bireysel hürriyetleri çok görmemeliyiz. Bu tip komplocu paranoyalar genelde kapalı toplumlarda üretilir ve yaygınlaşır. Bugün ne yazık ki 19 y.y. cedidci ve Türkçü aydınların dünyaya bakışları
şimdiki aydınlarımızdan daha ileridir.

Modern Türk düşüncesinin temeli olan cedid aydınlanmasını doğru yorumlayarak 21 y.y. bir Türk yüzyılı yapmak için mücadele etmeliyiz. Bu fırsatı ne yazık ki 20 y.y. kaçırmış olduk. Modern Türk milliyetçiliğini; din devlet, aydın halk, devlet millet, batı doğu eksenli gerginliklerin çözümü noktasında tarihi misyonuna uygun bir
şekilde yeniden yorumlayıp dizayn etmeliyiz. Bu siyasi ve sosyal meselelerin çözümü ancak modern Türk milliyetçiliği ile mümkün olabilir. Türk milliyetçiliğini köklerindeki sosyal bilim ve analitik düşünce geleneği içinde yeniden değerlendirmeli ve harekete geçirmeliyiz. Emperyal bir milliyetçiliği şiar edinmeli ve ülkemizi Avrasya coğrafyasının en büyük gücü haline getirmeliyiz. Oluşturacağımız demokratik devlet modeliyle Türk dünyası ve diğer Asya toplumlarına örnek teşkil edecek bir değişim gerçekleştirmeliyiz.


İbrahim DİLMAÇ :1970 Rize – Ardeşen doğumlu.  Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F çalışma ekonomisi bölümü mezunudur. Çeşitli yerel dergilerde yazı, makale ve bildiriler yazdı. Halen Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nce yayınlanan Ülkü Ocağı dergisinde yazmaktadır  ve serbest meslek sahibidir.

İsmail (Bey) Gaspıralı, Pantürkizm ve Polonya ile Münasebeti

Selim HAZBİYEVİÇ *

Bu tebliğimde İsmail Gaspıralı’nın ne hayatından, ne de O’nun fikirlerinden teferruatlı bir tarzda bahsedeceğim. Sadece İsmail Gaspıralı’nın sahibi olduğu ve geliştirdiği (Panislâmizm’e benzeyen, onunla aynı devrede ortaya çıkan ve hatta aynı vasfı taşıyan) “Pantürkizm” veya “Panturanizm” olarak bilinen, milliyetçilik fikrinden bahsedeceğim.

Hemen burada Gaspıralı’nın fikirlerinin teknik esasını, Cemaleddin Afgani’nin “Panislâmizm” mevzusundaki görüşlerinin teşkil ettiğini kaydetmek istiyorum. Birçok tarihçi ve onların fikirleri, doğru olarak, Gaspıralı’nın “Pantürkizm” fikrinin “Panslavizm”e karşı bir reaksiyon olduğunu teyid etmektedir. Bu reaksiyonun bilhassa “Panslavizm” dahilindeki “Büyük Rus Milliyetçiliği”ne karşı olduğu belirtilmelidir; ki, bu nazariye Homyakov vasıtası ile ortaya konmuş ve Dostoyevski’nin eserlerinde sıkça işlenmiştir. Bugün ise bu fikri, A. Soljenitsin’in terorik çalışmalarında müşahade etmekteyiz.

“Panslavizm”in bir başka cephesi daha vardı; “Polonya (Leh) Milliyetçiliği”. Bu nokta, ilk önce, meşhur Polonyalı şair Adam Mıtskeviç’in eserlerinde, Yulyuşa Slovatski ve diğerleriyle az miktardaki romantik Polonyalı şair ve yazarın eserlerinde görülmektedir. Mıtskeviç’in geneli fikirleri -Homyakov ve Dostoyevski’nin teorik fikirlerinin aksine- “Panslavizm”in “Büyük Rus Milliyetçiliği”ne tamamen zıttır. Mıtskeviç’i» teorisine, demokratik bir fikirdir denilebilir. Zira, O, Rus Çarlarının totaliter diktatörlüklerini (yani istibdat idarelerini) reddeden, ancak Rus Milleti’ni de dahil eden, tek bir “Slav Milleti” fikrini savunuyordu.

“Büyük Rus Panslavizm”i 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk yıllarında bir süre, hayali bir tarzda “Slavların   Birliği”ni tesise uğraşan bir hükümdarlığın gelişmesi olarak tezahür etmiştir. Hatta bu fikrin kendi bünyesinde, “Birlik” amacındaki otoritenin yerinin halk veya genel bir zümre ile değiştirilmesi mümkündü.

Mıtskeviç, “Collage de France” de yer alan “Slavların Kilise Edebi vatı” adlı çalışmalarında, tarihte milletlerin içinden çıkan ancak milletlerin iradesinin üstünde yer almış istibdat rejimlerinden ve bu totaliter-idarelerin sebeb oldukları kederlerden bahsetmektedir. Dolayısıyla, Gaspıralı’nın fikri, genel olarak “Büyük Rus Totaliterizmi”ne karşı verdiği mücadele yönüyle de bu noktada tasdik edilmiştir. Zira, Mıtskeviç, totaliter rejimleri atmış milletleri, günümüzün büyük milletleri olarak kabul etmektedir. Onun fikrine göre, Cengiz Han da suçludur. Keza Mıtskeviç bir eserinde, Marksist idareler altındaki Türklerin tekrar “Cihan Şümul” bir devlet tesis etme fikirlerinin, Cengiz Han devrinin şartlarından kaynaklandığını iddia etmektedir.

Şeriat kanunları, yani “Fıkıh” dahilinde İslâmî bir nizamın teşkili için her türlü fikrî ve teorik gelişmeye izin veren, Panislâmizm’in lideri Cemaleddin Afganî, “taklid” esasına dayalı her türlü idareyi tasvip etmemektedir. Bütün bu esaslar, Gaspıralı’nın fikrinin ve esaslarındaki gelişmelerde tesirli olmuştur. Partürkizm’in düşmanları olan ve onun temellerini Masonlu’ğa kadar vardıranlar, bunun ne Batılı, ne materyalist, ne de Masonluk niteliği taşımadığını ve görüntü itibariyle Osmanlı Hilâfeti’nin esasları olan İslâmî unsurların dahili tesirlerini idrak edememişlerdir.

Yusuf Akçura ve Ziya Çokal gibi,  “Pantürkizm” fikrinin teorisyen-lerinden ve müdafaacılarından biri olan İsmail Gaspıralı, birçok tanınmış talebeye sahipdi. Çelebican ve Cafer Seyidahmet’in de bulunduğu talebeleri  arasında  aynı  zamanda,   Polonya ve  Litvanya  Tatar-Türklerinden de çok sayıda insan bulunuyordu. Bu üç ülkeden iştirak edenler arasında, Mıtskeviç’in de yazılabileceği, aydınlar büyük ekseriyeti teşkil ediyorlardı.

Rusya’da esir edilmiş Müslüman Tatar-Türk cemaatinin hürriyet ve istiklal mücadelelerine iştirak etmiş birçok Polonya ve Litvanya Tatar-Türklerinden bazılarını hatırlıyorum: Mesela; Kırım Hükümet Bürosu İdarecisi ve Azerbaycan Hükümet Bürosu idarecisi olan Arslan Nayman Mirza Kırgın, Onun kardeşi ve Azerbaycan Hükümeti Adalet Bakanı

Nayman Mirza Kırgın, Kırım Demokratik Cumhuriyeti Adalet Bakanı İskender  Ahmetoğlu, Kırım Tatar Hükümeti’nin yayını olan Kırım Gazetesi’nin Başredaktörü Aliasker Miharoğlu ile Kırım Tatar Hükümet Baş. l
kanı ve aynı zamanda Azerbaycan Ordusu Komutanı ve Müsavat Partisi azası olan Matsey Süleyman Sulkeoğlu.

Tatar-Türkleri’nin lider şahsiyetleri ve onların hürriyet mücadeleleri, l sürgündeki Polonya Hükümeti’nin ve onun lideri Mareşal Pilsudski’ninl ilgisini çekmiştir. 1950 senesinde Londra’da “Polonya Mülteci Postası”.! nda neşredilen Cafer Seyid Ahmet ile Pilsudski’nin sohbetleri, Pilsudski’-l nin Jön Türkleri faaliyetleriyle oldukça yakından alakadar olduğunu vel bilhassa Enver Paşa’nın şahsiyetinden endişe duyduğunu ortaya koymak-1 tadır. Yine aynı belge, Enver Paşa’nın (Kızıl) Moskova’daki faaliyetleriyle l Türkistan’ın istiklâl mücadelesinin teşkilatlandırılmasına ait planların dal Pilsudski tarafından bilindiğini göstermektedir. Metinlerden anlaşıldığına göre, Seyid Ahmet, Enver Paşa’nın icazetiyle, planları Pilsudski’ye bilhasa vermiştir.

I. ve II. Dünya Savaşları esnasında, Polonya Hükümeti ülke haricindeki Tatar-Türkleri’nin, gerek Sovyet Rusya’daki gerekse sürgündeki istiklâl mücadelelerini, bilhassa da Varşova’da kurulmuş olan “Millet Fırkası”nın faaliyetlerini, siyasî olarak desteklemiştir. Şark Enstitüsü de Polonya’daki Kırım-Tatar Türkleri’nin millî hareketlerini tanzim etmiştir.

Bu suretle, birkaç sene sonra, İsmail (Bey) Gaspıralı’nm ruhu Varşova’da yaşamıştır. Şimdi de Tatar-Türkleri’ni ve Müslümanları aydınlatmak için tekrar geri dönüyor.

Yoksa, kabri Varşova’da mı?

Böyle durumlarda Polonya’da “Tarih tekerrürden ibarettir.” manasına gelen bir deyim kullanılır.

(Tercüme Eden Tahir Sümbül)

(*)   Poloriya-Gdansk şehrinde,  3  ayda bir neşredilen    “İSLÂMİ  HAYAT”  Dergisi  Redaktörü



İsmail Gaspıralı ve Kırım Türkleri

Sabri Osmanoviç İZİDİNOVİÇ

Mübarek Ramazan ayı başında “Esselâmü aleyküm ve rahmetullahü baraka”. Aziz vatandaşlar, muhterem ve sayın ağa-beyler, hanımlar, efendiler ve arkadaşlar.

İlk baharda, Navruz arifesinde, şefkatli, şifalı, dülber ve de facialı tarihi olan Kırım’a “Hoş sefa geldiniz, Ehlen ve sehlen” hürmetli misafirler.

Merhabalar, bu muhteşem toplantıyı hazırlayıp bize teklif ve tavsiye eden konakbaylar.

Hemen hemen yarım asır boyunca evladından -Kırım Tatar halkından- ayrılan Kırım adası (bu sebebten bazı şirinlikleri kaybolsa da) -acaip, efsanevî, dünya huzurunda başka bir köşeye. benzemeyen vatanımız-Allah’ın hikmetiyle, bizim millî gururumuz, muazzam mütefekkir, içtimaî ve maarif erbabı, meşhur tanzimatçı, Türk Müslümanlarının terakkiyatını, onların haysiyetini ve medeniyetini yükselten bu günlerde doğumunun 140. yılı münasebetiyle kutlamakta olduğumuz büyük insanın -İsmail Mirza Mustafaoğlu Gaspıralı’nın- da vatanıdır. Rahmetullah Aleyhi.

Önümüzdeki İsmail Bey’i anma töreni onun halkı daha sürgünden tamamiyle ata yurdumuza toplanmadığı için biraz taacüp ve efkâr doğursa da, diğer taraftan Kırım vilayetinin idarecileri bu toplantıyı acele ve gönülsüz yapsalar da bu, uzun zamandır beklenen, hükümetin hışmıyla geciken günlere yine de kıvançlı günler demek mümkündür. Hem de bu günler bizleri daha çok sevindiren bir devrede geçiyor. Şükür yaradana: Senalar hamd olsun! Azap ve nurluklardan, felâketlerden sağ kalan, gurbet diyarlarında hasretlikten dert sahibi olan halkımız büyük mücadeleler verip, müşkül vaziyetlere düşerek resmî engellemelerden dolayı gerektiği kadar çabuk olmasa da vatanında toplanmaya başladı. Avdet muhaciri oldu!

Gözaydın   ve   aydınlıkta   bulununuz,   muhterem, bitmez tükenmez vatandaşlarım.

İlk önce canı yürekten sıtkı gönülle vatana dönenleri (öksüz gibi ana vatan kucağına nail olan, sanki korkunç bir rüyadan, müşkül bir hastalıktan sonra, esaretten fırsat bulup, dede-babalarımızın hakarete uğrayan mukaddes mezarlarına sahip çıkıp tarihî ve şanlı yurdumuza yeniden gelip temel atan vatandaşlarımızı) onların cemil akraba taallukatını, soy soplarını, çoluk çocuklarını tebrik edip onların daima sağ selâmet, ve saadet içinde olmalarını ve vatan şifası ile mavi gök ve deniz gibi uzun ömürlü olmalarını dileriz.

Şükür Allah’a, nihayet bu günlere nail olduk, böyle günleri de gördük. Yüreğinizden silinmeyen vatan sevgisi ile vatan için çektiğiniz kaygınız, kasvetiniz, bir ömür süren efkârınız helâl hak olsun.

Zalimlerin işkenceleriyle can derdinde bulunduğunuz  dönemlerde, sefil ve rezil hallerde, belâ ve musibet pençelerinde haysiyet ve iradenizi kaybetmediğiniz, teptirmediğiniz, vatan arzu ve hayallerinizden vaz geçmediğiniz için sağ olunuz, temenna ile binlerce teşekkürler.

Bizi çeşitli kaderlere boğan vak’alar ve sebepler olsa da -bu günleri mutluluk günleri saymak mümkün- netice de halka avdet kapısı zorla aralandı. Ve bu dönemde bizler İsmail mirzanın doğum gününü beynelmilel bir toplantıyla hatırladık. Velâkin böyle günlerde bile unutmayalım ki, daima sağ olduğumuzu aklımızda zihnimizde tutarak çoluk çocuğa, sabiy sübyana, kız kırkına, civan delikanlıya yani neslimize aralıksız, muntazam halde halk faciasını gönülden saf ve pak, ayıbı suçu olmayan, peygamberimizin ümmetine sadık Kırım Tatarları’nın sonsuz sürgünlükte vahşi idarecilerin zulmünden, iftiradan, açlıktan, soğuktan, yoksulluktan, hastalıklardan, bünyelerine uygun olmayan yerlerin iklim ve havasından,

Gelecekte vatanın evvel ezelden var olan şanını yeniden yükseltilmesi ve. bir cennet köşesine çevrilmesi uğrunda bütün gücünüzle, mihnetle uğraşarak yapacağınız büyük işlerinizde muvaffakiyetler dileriz. Hakikaten vaktiyle çöl tarafındaki atalarımızın söylediği gibi “Tırışkan tabar, taşka kadak tagar”.

Ak ve uğurlu hayat şartları vatan toprağında. Allahu Taalâ halkın tamamına vatana avdeti, yeni hayata ve yeni dünyaya başlamasını nasib eylesin.

Bizi çeşitli kaderlere boğan vak’alar ve sebepler olsa da- bu günleri mutluluk günleri saymak mümkün- netice de halka avdet kapısı zorla aralandı. Ve bu dönemde bizler İsmail Mırza’nın doğum gününü beynelmilel bir toplantıyla hatırladık. Velakin böyle günlerde bile unutmayalım ki, daima sağ olduğumuzu aklımızda zihnimizde tutarak çoluk çocuğa, sabiy sübyana, kız kırkına, civan delikanlıya yani neslimize aralıksız, muntazam halde halk faciasını gönülden saf ve pak, ayıbı olmayan, peygamberimizin ümmetine sadık Kırım Tatarları’nın sonsuz sürgünlükte vahşi idarecilerin zulmünden, iftiradan, açlıktan, soğuktan, yoksulluktan, hastalıklardan, bünyelerine uygun olmayan yerlerin iklim ve havasından, mecal takat bitiren işlerden merhum, mağfur ve kurban olduklarını, şehit gittiklerim binlerce dille anlatıp bildirmek bizim borcumuzdur.

Bu insanlar, gurbet diyarlarında belâ ve musibetlere, ecnebî ellerde vatan hasretliğinden, nar u fırkattan hasıl olan dertlere bakmadan son nefeslerine kadar Kırım’a döneriz, adaletsizlik mutlaka sona erer diyerek arzu ve ümidlerini hiç kesmediler, millî haysiyetimizi çiğnetmediler, sefil ü rezil ettirmediler

Tasavvur edilemiyecek kadar acıklı durum. Yazık olsun bu günleri bizim merhum ve mağfurlarımızın görmesi nasip olmadı. Bu fani dünyada takdirleri, talihleri öyle emir olunmuş, başlarına öyle yazılmış.

Geliniz, biz müslümanlar İslâmın şartına uyarak dede babalarımızın adeti üzre ölülerimizin ruhuna bir dua edelim.

Bismillâhirrahmanirralıim.

Ayuha al ihva val ahavat fala hakra al fatiha ala ruh ihvanina va ihvatina va a’vnaina al lazina astaşhadu fi sabil al a’vda i’lal vatan-fa innahum kad astaşhadu va zalika mına al iftira val zulüm val cu’a val bard val amrad val a’malı şaka ve zalika fi sabil vatanihim al maslub. Al lazine halamu bil avda lahu.

Va rahmatu alla aleyhim va a’la cami’a al muslimin val muslimat a’cmain. Al fatiha …… amin.

Aziz vatandaşlar, izzetli misafirler, hürmetli konakbaylar.

Bizim muazzam vatandaşımız İsmail mirza Gaspıralı’nın dünya huzuruna gelmesinin 140. yılı münasebetiyle yapılacak olan toplantımız uğurlu olsun. Saf dille, bizim dikkatimize teslim edilecek nutuklar, yapılacak müzakereler, müşavereler, konuşmalar milletlerarası izzet hürmet ve dostluk inkişafının iyice sağlamlaşmasına büyük hisse katar zannediyoruz.

Bu günden itibaren önümüzdeki günlere tarihî günler, halkımızın geçmiş yolunda bir adalet ferseng taşı, ömrünün asseb-i seyyaresinin büyük mücadelesi sonucu kazanılan bir tekebbür sahifesi demek mümkündür. Ümidimiz sağlam. Bu büyük ehemmiyeti olan tasdik ve anma toplantısı çoğumuzda gurur ve haysiyet duyguları doğurur ve arttırır, halkım yüce Çatırdağ gibi evladıyla daha etraflıca tanışır. Çünkü yakın yıllara kadar onun adı, icadı, Müslüman Türk’dünyasına tesiri, ittihat ve terakki işlerinin neticesi hakkında ma’lumat ve haber vermek yasaktı. Ne yapalım, muallim İsmail Mirza Gaspıralı’nın çok defa ihtar eder gibi söylediği “Ahkâm-ı zeman, tebdil-i zeman- caiz” sözü bu vaziyeti tamamiyle ifade ediyor. Kısmet olursa bu günlerden itibaren Kırım Tatar halkının meşhur mualliminin ömrü boyunca yaptığı faaliyetlerin çeşitli yönleri mümkün olduğu kadar aydınlatılmaya başlanır ve şüphe yok ki bu alicenap iş, bu toplantıdan sonra gittikçe muntazamlaşır ve daha da genişler.

Bu istek halkımızın kara talihinden, bahtsızlığından meydana geliyor. Bizler cahiliye yoluna inmekle beraber tamamen akılsız ve nadansız, avamî hale düştük dersek yanılmayız. Bu feci vaziyetin başlangıcıdır. İnkılâptan sonra bu büyük insanın ilm ü feraset, içtima-i muallimiye, beynelmilel dostluk aşılaması gibi faaliyetleri, hiç bir ilmî tetkikatin, toplantının, araştırmanın konusu olmadı. İşte onun için, yakın ve ırak diğer dış müslüman memleketlerden İsmail mirza Gaspıralı’ya, onun horlanan amma şan ve haysiyetini hiç bir zaman yere düşürmeyen halkına, doğup büyüdüğü ve ilham aldığı vatanı Kırım’a büyük hürmet gösterip gelen misafirlerin, mütehassısların konuşmalarını haberlerim, yeni vesikalara dayanan malumatlarını sınırsız sabırsızlıkla bekleriz.

Bizim büyük yurtdaşımızın şimdiki torunlarına onun kıymetini, çok millet ve kabilelerde nam kazandığını bildirdiğiniz için, İsmail mirza hakkında iyi fikirler, samimi duygularla rahatınızı bozup Kırım’a gelecek lanet tatilden sonra milletimizin hayatında küçük bir ışık göründüğünde millî tarihin ve medeniyetinin inkişaf ve terakkiyesine iyi niyetle yardımcı olduğunuz için derin temenna ile binlerce defa sağ olunuz.

Halkımızın millî medeniyetinin ve ananelerinin çektiği sıkıntılarla yok olmaya başladığı bir sırada parlak bir geçmişin sahifesini adaletle açarak şanını gene tabii dereceye yükseltmek niyetiyle ve İsmail mirza. Gaspıralı’nın doğum münasebetiyle anma günlerine bağlı toplantıyı hazırlayanlara ve bütün teşkilât işlerini eda edenlere çok çok teşekkür ederiz.

Bu meclis-i müşavere ve yakında yapılacak olan Millet Kurultayı Kırım Tatarları’nın gelecekteki millî medeniyetinin ilerlemesine, vatana tamamiyle avdet etmesine mukaddeme, temel adımlardan biri olsun. Bunları yaparken İsmail Mirza Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte birlik” Şiarını bir an, bir saniye, bir dakika unutmamalıyız. Millî harekette hakkıyla meydana gelen teşkilâtlar ve cemiyetler sataşmalardan vazgeçmelidir.

Halkımız bilir bilmez mukaddes iradesine ters hareket edenlere karşı nefret besler, lanet okur. Halkımız böyle zatlar için evvel ezelden “Kanında olmazsa, canında olmaz” der. Bu hali ifade etmek için İsmail Mirza ulu Şeyh Saadi beytini kendi eserlerinde bir kaç defa kullanmıştır.

“Akıbet kaşkır yavrusu kaşkır olur,

Adamlar arasında büyüse bile.”

İsmail Mirza atamızın hakiki torunları sayılabilmemiz için bizler evde olsun, işte olsun, cemaatçilikte olsun, rahat dönemlerde bile her adımımızı, hareketimizi, niyetimizi, usullerimizi halkımızın şan ve itibarını düşürmemesi nokta-i nazarından yapmalıyız.

Geliniz, aziz vatandaşlar, dinimizi, millî örf adetlerimizi, ananelerîmizi, asabaylığımızı, atalarımızdan kalan terbiye tertip ve nizamlarımızı izzet ü hürmet ederek kanımıza canımıza sindirelim, insaniyetli, merhametli, alçak gönüllü olalım, şeytan şerrinden, gönül iflasından, tembellik ve iradesizlikten gelen kara batıl yolunda vicdan kılavuzu bulalım, kart ve kartiylerimize, kartbaba ve bitalarımıza, ana-babalarımıza ihtiyarlarımıza saygı gösterelim, zor günlerde bir birimize yardım edelim, var olunca yokluk zamanlarımızı unutmayalım. Kazanç ve gelir diye çoluk çocuğumuzun cahil ve avamî kalmasına kayıtsız kalmayalım, iyilikten vazgeçmiyelim, ve kemlik yapmayalım, yeni aileler kurarken halkımızı, dinimizi göz önüne alalım, kız kırkınlarımıza, ve civan yiğitlerimize zemanevî çirkin kılıklar ve edepsizliklerin geçmesine izin vermeyelim, asırlar boyu halkımızın yaptığı gibi mal ve mülk zenginliğine bakmadan hakiki ilm ü sabırları saygı gösterelim, gaflete dalmayalım.

Horlanan halkımız için, onun Vatana dönmesi ve geleceği için, millî müderrisimiz İsmail Mirzanın mübarek ruhunun hatırı için, geliniz hepimiz dost ve muhabbet olalım.

Varsın bizim vatanımız Kınm’da ve bütün dünyada insanlar arasında dostluk, talakalık, iyilik, rahimlik esas-kanun olsun. Bu insanî İslâmî ve medenî şartların halklar arasında temel olmasına çalışan bütün cesaretini, ilm ü ferasetini, ömrünü buna bağışlayanlardan biri de bizim gururumuz İsmail Mirza Gaspıralı, Rahmetullah aleyhi.

Bir daha- teklifinizden ve davetinizden gayet memnunuz, çok çok teşekkür ederiz, bütün işlerinizde muvaffakiyetler dileriz.

Selika-i dikkatinize teşekkür ederim.

Gaspıralı ve Vilnyus


Adas YAKUBASKAS (YAKUBOĞLU)

Çeviren: M. Halil LEYLAK

Kendi ismimden, Litvanya tatarları isminden ve bu şerefli toplantıyı selamlamaktan dolayı çok mutluyum.

Tarihimize öyle bir yön çizilmiştir ki biz bugünkü Litvanya, Polonya ve Belorusya Tatarları, daha önce de bir devletin, Büyük Litvanya Prensliği’nin vatandaşları olarak başka bir ülkeye ilk göç edenler olmuştuk.

1397’den beri yaklaşık 600 yıldır atalarımız Litvanya topraklarının konukseverliğinde yaşamaktadırlar.

XVI-XVII. yüzyıllar arasında ana dilimizi kaybetmekle beraber İslâm sayesinde tatar halkının bir parçası olarak korunmuştuk, çünkü atalarımız Tanrının emirlerine taviz vermeden uymuşlardı.

Ve şimdi 600 yıl sonra bir Litvanya tatarı olarak bu salonda sizleri selamlayabiliyorum.

Konuşmam uzun sürmeyecek, bu detaylı bir rapor olmayacak, daha doğrusu büyük Kırım Tatarı, büyük insan ve eğitimci İsmail Gaspıralı’nın Litvanya ve Polonya’da bulunmasıyla ilgili birkaç ayrıntıyı onun biyografisine eklemek istiyorum.

İsmail Gaspıralı Polonya ve Litvanya’daki Tatar yaşantısıyla çok ilgilenmiştir.

İsmail Gaspıralı Beğ’in yaşantısındaki bazı ilginç olaylar, onun Litvanya ve Polonya’da yaşayan Tatarlara karşı yaklaşımını göstermektedir.

1881 yılında genç Gaspıralı yerli Tatar halkıyla daha yakından tanışmak amacıyla Vilno’ya gelir.

İlgi çekicidir ki geleceğin Kırım Tatar Ceditçisi Polonya Tatarları arasından kendine bir eş seçmek istemiş ve Tatar çiftlik sahiplerinden Polonya Tatarı mareşal Matsey Ahmatoviç’in kızı Panne Mariya Ahmetoviguvne’ye teklifte bulunmuştur.

Ancak genç Gaspıralı’nın bu arzusu kabul edilmemiş, çünkü Matsey Ahmatoviç kızını Polonya Tatarları arasından hafif süvari alayı albayı Konstantin Krıçinskiy’e vermek istemişti.

Gaspıralı’nın niyetlerinin ne kadar ciddi olduğunu Kriçinskiy’in aile arşivinde bulunan el yazması bir Kur’an göstermektedir; bu Kur’an Gaspıralı’ya annesi tarafından gönderilmiş ve o zaman bir genç kız olan Mariya Ahmatoviguvne’ye hediye edilmiştir. Bir de Gaspıralı’nın seçtiği kıza yazdığı 3 adet mektup bulunmaktadır. Mektuplardan ikisi Rusça, biri Fransızca olarak yazılmıştır. Mektuplardan birisi 13 Ocak 1881 tarihini taşır, diğer ikisi ise tarihsizdir.

Onun Kowno’da (Kaunas) bulunduğunu ve burada yerli tatarlarla tanışmış olduğunu da biliyoruz.

Tüm bu ayrıntılar geleceğin “Tercüman” redaktörünün Litvanya ve Polonya Tatarlarını kendi kan kardeşi olarak kabul ettiğini göstermektedir.

Vilno’da bulunduğu sıralarda Vilnyus camisini ziyaret etmiştir.

Gaspıralı’nın biyografisine bir nokta daha eklemek isterim. Gençliğinde Moskova’daki (Askeri Lisede) Litvanya tatarlarından Mustafa Davidoviç’le birlikte okumuştu. Bu iki genç insanı o zamanki Moskova’nın Panslavizm atmosferi ve Türklere karşı duyulan hoşnutsuzluk sıkıyordu. 1867 yılı yazında, tatil döneminde ikisi ‘Kırım’a gitmeğe karar verdiler. Oradan Türklere yardım etmek amacıyla Girit adasına gidecektiler. Basit bir kayıkla Volga ve Don’dan geçtiler. 45 günlük bir seyahatten sonra Kırım’a ulaştılar. Oradan gizlice Odesa’ya kaçtılar. İstanbul gemisine binecekken jandarma tarafından tutuklandılar ve sonra Bahçesaray’a gönderildiler.

XIX. yüzyılın 80’li yıllarında Davidoviç Kırım’a gitmiş, Türk-Tatar dilini öğrenmiş, Kırımlı bir Tatar kızını eş olarak almış ve Kırım tatarlarının toplumsal yaşantısına aktif olarak katılmıştır.

İlkönce Bahçesaray’da, sonra Aluşta’da belediye başkanı olmuş daha sonra da o sıralarda artık ünlü bir bilim adamı olan İsmail Gaspıralı ile ilişkilerini sürdürmüştür. Davidoviç Kırım için çok şeyler yapmıştır.

1910 yılında Gaspıralı ile birlikte “Rüştiye Mektebi”nin yeniden düzenlenmesi için çalışmaya başladılar. 1912 yılında Aluşta şehrinin belediye başkanı olarak Davidoviç Kırım’da Müslüman İlahiyat Medresesi’nin açılmasını sağladı.

Davidoviç 1914 yılında Aluşta’da Kırımlı Tatar eşiyle evliliğinden geriye beş çocuk bırakarak vefat etti.

1933 yılında “Tercüman” gazetesinin kuruluşunun 50. yılı münasebetiyle Varşova Doğu Enstitüsü’nde Gaspıralı anısına konferanslar verildi. Bu gecede misafir konuşmacı olarak Kırımlı ünlü siyaset adamı Cafer Seydahmet söz almıştı.

* Akmescit, Mart 1991