(*)
Yazan : Fatih KERİMÎ
Hazırlayan : Zafer KARATAY
Her milletde olduğu gibi daha çoktan değil bizim de öyle bir vakitlerimiz var idi ki; matbuat, edebiyat ve hususiyle gazeteler hakkında milletimizin fikri gayet yanlış ve eksik idi.Gazete, edebiyat ve umumiyle yeni matbuatın neden bahsettiğini, ne faydalan olduğunu ve neye hizmet ettiğini, onlarla meşgul olanların kimler olduğunu ve neye çalıştıklarını anlayanlarımız gayet az idi. Maarif tahsil ile fikirleri aydınlanmış olanlarımız bu hususlarda doğru bir fikir sahibi olabilmişlerdir. Yoksa bizim milletimize rehberlik eden ruhanî ulemamız ve onların verdikleri hatalı fikirleri takip ederek medreselerimizde tahsilde bulunan talebelerimiz ve avam halkımız yeni matbuatın aleyhinde olup, edebiyata ve gazetelere mutlak lüzumsuz ve ömür zayi edici safsata ve yalan şeyler nazarıyla bakarlar. Kendileri bunlar ile asla iştigal etmezler ve iştigal etmekten başkalarını da kesinlikle men ederler ve hatta bazı müderrislerimiz gazete okuyan bazı nadir talebelerini “başkalarını da azdırır” diye medreselerinden kovmak derecelerine kadar varırlardı. Her vakitte ve her hususta mutlaka eskiliğe hürmet ederler. Zaman her dakika yenileşmekde ise de onlar her şeye eskilik gözü ile bakıp şeriata ve akla münasebeti olsun olmasın yeni işlere, yeni fikirlere ve her nevi yeniliklere nefret duyarlar. Hülasa her ne olursa olsun eskiliği dindarlık yeniliği dinsizlik addederlerdi.
Medreseler bütün ömürlerini okutmak ile ve talebeler de yirmişer otuzar senelik ömürlerini medreselerde okumak ile geçirirlerdi. Lakin tertip ve nizam ile hemde bu fikre müstenid olarak tahsil ettirildikleri ve ettiremediği cihette okutucular da okuyucular da okunulan şeylerin ne olduğundan, ne yolla ve ne için lazım olduğundan bihaber idiler. Değirmen döndüren öküz gibi hep aynı bir yoldan gezerler, yani yirmişer sene vakit geçirip hayz, nefes, istincâ ve istibra [1] gibi birkaç bahisler ile meşgul oldukları halde yine şunlar hakkında apaçık bir şey bilip lüzumu vaktinde ihtilafsız ve şüphesiz bir cevap vermezlerdi. Bundan beşyüzbin sene evvelki ahvale göre çizilmiş olan mahdut bir daire içerisinde boğulup, lüzumsuz şerhler ve haşiyeler, manasız bahis ve itirazlar ile aziz vakitler zayi edilmekte ve binaenaleyh ruh ve felsefesi nazar-ı itibardan düştüğü, esas ve maiyeti bilinmediği cihetle din günden güne sönmekte tabiat kanununa ve zamanın icablarına uygun hareket edilmediği için milletin hayat ve geçimi günden güne ağırlaşmakta ve hatta şöylece daha devam edilerek, damarlarında donmuş olan kanı, yeni medeniyetin ışık ve hararetiyle uyandırılıp harekete getirilmeyecek olursa bîçare milletin zeval ve inkıraza mahkûm olacağı anlaşılmakta idi. İşler şu derece ağır ve teesüflü olduğu halde bilâ yine şu vakit bir adam çıkıpta millete karşı “Siz karanlıktasınız, size ziya lazım. Siz hastasınız size deva lazım” diyecek olursa millet o adama düşman nazarıyla bakmaya ve bizi tahkir ediyor diye onun üzerine hücum ile onu parça parça etmeye müstaid ve hazır idi.
İşte şöyle bir vakitlerimizde İsmail Bey Gasprinskiy Bahçesaray’da TERCÜMAN isminde Müslümanca ve Rusça bir gazete tesis ederek 1883 senesi 10 Nisan’da evvelki nüshasını neşretti. Ve işbu birinci numaralı gazetenin başında mesleği tayin makamında böyle yazılmış idi :
“Gazetemizin neşriyatına başladığımızda okuyucularımıza ifademiz odur ki medenî hayattan faydalı ihbar ve beyan edilmiş fikirlerden, millî ihtiyaçlardan Rus toplumundan haberdar olmak Tercüman’ın başlıca hizmeti olacaktır. Mesleğimiz zor ve güçtür.. Bu halde “Bismillah” ile işe tutunup hakikat ve marif bilmek için kaleme yapıştık. Tercüman’ın fayda derecesi ve maksadına uygun yolda olup . olmadığı hususta muhakeme ileride olur ve bu muhakemenin kazziyesi biz olmıyacağımız aşikârdır”.
Yukarıda beyan edilmiş olan haldeki bir millet için gazete tesis etmekten maksat mal toplamak, şöhret kazanmak vesaire gibi şahsî ve nefsanî arzular olmadığını ve millet ve vatan sevgisine, hükümete ve umumiyetle insaniyete hizmet ve cehalet veremine müptela olan biçarelere şifa verebilmek için fevkalâde büyük bir gayret ettiğini insaf sahibi olan her bir adam tasdik etse gerek. Çünkü o vakitlerde millet karşısında yeni matbuat erbabının ölü yıkayıcı bir molla ve mescid süpürücü bir müezzin kadar da hürmet ve itibarı yok idi. Hem de gazete ve Türle lehçelerinde yazılmış risaleler içün akça israf edip günaha girmekten de(!) fevkalade korkuyorlardı.
O halde “TERCÜMAN” gazetesini sahibi niçin tesis etti? Hiç şüphesiz cehalet karanlığında kalarak günden güne mahvolmaya yüz tutan milleti maarif nuru ile aydınlatmak ve çürümeye başlayan azalarını medeniyet ziyası ile ihya etmek için. Bundan asla hiç şüphe yoktur. Kalbi gayret, hamiyet ve metanet ile dolu olan İsmail Bey Gasprinskiy bütün müşkülata göğüs gererek işe teşebbüs etti. Vatana, hükümete ve millete sevgi olgunluğu ve sadakatle kahramanca bir surette hizmete yirmi sene devam etti. Böyle âlicenap bir metanat sahibi herkesin tebrik ve teşekkürüne tamamiyle ve bihakkın lâyıktır.
Hastanın tabiatını bilip deva eden tabib gibi milletin idrak derecesine ve ihtiyacına göre hitap ederek büyük bir sabır ve sebatla milleti yavaş yavaş selamet sahiline yani maarif ve medeniyete sevk etmesi, Tercüman’ın en büyük hizmetinden ve beğenilip alkışlanmaya değer maharetindendir.
Tercüman şimdiye kadar haftada yalnız bir defa çıkıyor idi. Hacmi büyük olmadığı gibi münderecatı da çok değildir. Lakin hizmeti pek büyük oldu. Millet kendinin cahil, ilim ve maarife muhtaç olduğunu, maarif ve medeniyetten başka hayat, mümkün olmadığını anlamaya başladı. Düşüncelerde teyakkuz hasıl oldu. Millet kendinin hasta olduğunu, devaya muhtaç olduğunu, karanlıkta olduğunu, ziyaya muhtaç olduğunu itiraf etmeye başladı. Tercüman’ın büyük hizmeti de budur.
Tercüman’ı tesis edebilmek için hem de neşrine başlandığı vakitlerde çekilmiş olan maddî ve manevî müşkülat tabii pek çok olmuştur. Muhterem muharrir efendi bunları kendinin otobiyografisinde yazar.
Dua Meclisi, 1903 yıl 4 Mayıs Pazar günü sabah saat onlarda refikim Hamidcan Efendi ile beraber İsmail Bey Gasprinskiy’in hanesine dua meclisine var.dik. Dairesine (yurtuna) girildiği gibi kapının sağ tarafında matbaa idarehanesi ve kapının karşısında ortalıkta kendi ikâmetlerine mahsus hanesi ve hanenin arka tarafında büyük ağaçlar ve meyva ağaçlarıyla örtülmüş olan güzel bahçesi vardı.
Biz vardığımızda hademeleri karşı alarak bize doğru bahçeye geçirdiler. Bahçenin geniş ve meydanlık bir yerinde iki çadır kurularak birinin altında Kırım usulü ile ayaklan bükülüp oturmak için palazlar döşenilmiş ve alaturka minderler koyulmuş ve ikincisinin altında Rus misafirleri ve Mirzalar oturması için masa ve oturakçeler koyularak alafıranga hazırlanmış olup biz yardık da kasketli şapkalı adamlar, memurlar Rus ve Müslüman intellipentleri oturmuş ve İsmail Bey’in kendisi de gayet açık yüz memnuniyetiyle misafirleri karşı alıp durmakta idi. Evvela kendisiyle görüşerek meclisini tebrik ettik, sonra başka misafirlere umumî bir selam verip takdim olunduk. İstediğimiz çadırda oturmak için İsmail Bey tarafından kendimize seçme ve müsaade verildiğinden, Bahçesaray’ın uleması ve halkı ile yakından tanışabilmek için ulemaya mahsus alaturka döşenilmiş çadırda oturduk. Kahveler, tatlılar ikram olundu.
İki çadırın arasında masa üzerinde Rusya’nın her. tarafından Müslümanlar . dan Ruslardan gelen Tebriknameler, hediyeler, Tercüman’ın yirminci senesine yadikâra neşredilmiş olan risalaler koyulmuş olup, istiyen adamlar bunları bakıp seyretmekte, telgraf ve mektupları okumakta ve bir taraftan henüz yeni misafirler toplanmakta idi. Gelmiş tebrik telgraflarının adedi iki yüze ve mektupların adedi üçyüze ulaştığı sonradan anlaşıldı.Gerek telgraflarda gerek mektuplarda bir çok Müslimelerin isimleri görülüp maarif erbabı ve hamiyet sahiplerini ziyade sadetti. Çünkü Müslüman hatunların yalnız oğlan ile kız toyuna değil, belli ki ilim ve maarif bayramına hem iştirak ettikleri anlaşıldı. Milletin istikbali, hayat ve bekası hatunlarımız elindedir. Maarifli, terbiyeli ve ahlâklı olursa, milletin istikbali açık yok ise milletin hali harap, istikbali berbaddır.
Gündüz saat 12 sularında misafirlerin tamamı toplanıp bittikte İsmail Bey ayağa kalkıp umuma hitaba kısa ve açık surette: Bugün Tercüman Gazete’sinin yirmi senelik dua meclisi olduğunu ve hanesini teşrifle kendisini bahtiyar ettikleri için misafirlere fevkalade minnettar ve müteşekkir olduğunu beyan ve ulemaya Hatmi Kuran ile dua etmelerini rica etti ve namazdan sonra ulema meclisinde Hatim-i Kuran olunup dualar edildi. Sonra yemekler verildi, nutuklar söylendi.
İşbu dua günü vakası Tercüman’ın kendisinde (1903 senesi 11 Mayıs tarihli 18. nüshasında) mufassal yazılmış olduğundan nasıl geçtiği okuyuculara malumdur. Lâkin Tercüman’ı okumayanlara bir malumat ve okuyanlara bir tekrar olmak üzere şunu buraya aynen nakil etmeyi münasip gördüm? Tercüman’da böyle yazılmış idi:
“Dua Günü – Sağ selamet olarak elimize verilmiş gazete imtiyazını bir kazaya uğratmayıp milletimizin tavsiye-i malumatına ve sabiyanımızın tahsilinin kolaylaştırılmasına kadar şimdiye kadar hizmet edegeldiğimin yirmi senesi şükranına, bir çok dost ve tanıdıkların iştiraki ile Mayıs 4’de ihlaslı dualarda bulunduk. Bence pek mukaddes olan şugünde bendelerine katılmış irfan ehli ve vicdan sahibi bulundu. Ki yeniden kuvvetlendim. Lazım gelirse yeniden işe başlamaya cesaret aldım. Meğer milletin sevgisinde hususî bir ulviyet ve kutsiyet varmış, kıyas ediyordum. Amma şimdi hissettim, gördüm. Cenab-ı Hakk’a bin bir şükür.
Büyük Rusya’nın her tarafından şu kadar muhabbetnameler, şu kadar tebrikler, şu kadar halis dualar geldi ki şu güzel adamlara ne gibi teşekkürlerle ikna edebileceğimi bilemiyorum. Bunca mektuplar, nameler az olur gibi Troisk Orenburg, Fergana, Ural, Kasım, Hacı Tarhan ve Odessa Müslümanlarından vekâlet ile duamıza darülfünun talebesinden Genceli Yusufbekov, Muallim Bekir Efendi Emekdarov, Hacı Abdurrahman Efendi Ahmarov, Edip Muhammed Fatih Kerimov, müdderris Abdurrahman Efendi Ömerov, Hamitcan Efendi Orabov (Arabov), Kadı Abdürreşit Efendi İbrahimov cenabları teşrif buyurdular. Şu kadar hediyeler, yadigârlar geldi ki; aceba liyaketimden mi, bahtımdan mı suali ile vicdanım rahatsız oluyor. Her halde ziyade müteşekkir ve minnettar olarak cümlenize en içten Allah’dan razılık temenni ederim, İsmail.
Dua günü aşağıda yazılmış surette geçirildi.
Saat onda Keşiş efendiye yazdığım ricanameye binaen Rus Kilisesi’nde tabaat fenninin mucidi “Jan Gutenberg”in ve Rusya’da birinci matbaacı “Fedor”un istirahat-ı ruhlarına dua edildi. Bundan iki saat sonra idarehanemiz bulunan bahçede Hatim-i Kelâm (Kuran) ve dinî usulümüzce dualar edildi. Bu duada bir nebçe yüz Müslüman, on mekteb-i cedidin birer sınıf talebesi, Rus, Rum, Karaim, Yahudi cemaatlerinin ileri gelenleri ve bahçemizin bir tarafında mahsus hazırlanmış çadırda bir çok Müslimeler hazır bulundular.
Dualara güzel bir mukaddime olarak Yeni Cami İmamı Had Emir Efendi ilim, maarif ve matbuatın ehemmiyet ve lüzumuna, ilerleme sebeplerine dair gayet güzel ve baliğ nutuk söyledi. Nutukları yarım saatten ziyade sürüp lisanının olgunluğuna, aydın fikirlerine herkes hayran oldu. Gayrî İslamdan olup Türk dilini bilenler, cemaat arasında böyle bir natkân (hatibin) vücuduyla bizi tebrik ettiler. Bundan böyle ilim ve maarif koruyucusu olan imparator hazretlerine ve cümle mukaddes ailesinin afiyet ve ikbalini temenni ederek mahsus dua okundu. Hazır bulunan yüzlerce Müslümanın ve sabiyannın “Amin” tesirli sedaları bahçeleri kayaları, dağlan tuttu. Kayalarda aminlere amin ile aks etti.
İkinci dua Kazanlı merhum edip ve naşir Abdülkayyum Efendi Nasırov ile Karabağlı merhum edip ve muallim Sefer Alibey Velibekov ruhlarına o ve edebiyat ile tedrisat yoluna yaptığı para yardımları ile meşhur Sibiryalı Hacı Nimetullahbay Seyyidekov ile Orenburglu Hacı Abdülganibay Hüseyinov ruhlarına bahşedildi. Üçüncü dua; Mevcut ehli kelâmın ve ilim ve maarif uğruna büyük insanları ile meşhur Orenburglu Ahmetbay Hüseyinov ile Bakülü Hacı Zeynelabidin Takiyyev cenablarının ömür ve ikballerine Hüda ve Nida aleminden istirhamdan ibaret idi. Bütün insanlık alemine mânâsı malûm olan mukaddes kelime “amin”in bin ağızdan bir ağız gibi gün yüzlerine yağdırılmakta idi. Dördüncü Dua; Cümle hazır bulunanların ve uzaktan teşrif buyurmuş misafirlerin, hususî çadırda toplanmış sevinçli ve sade hanımların afiyet ve ikballeri için edildi. Duada hazır bulunan cemaate teşrif lûtfunda bulunduklarından ötürü teşekkür ederek, Taşkent’den hediye gelmiş ak ipek halatı (Akçapanı) ben sonsuz duacı Hacı Emir Efendiye bahşettim. Duaların ahirine kadar gelmiş tebrik telgraflarının miktarı ikiyüze kadar, muhabbetnamelerin miktarı üçyüze vardı. Rusya’dan başka Çin Türkistan’ından, Cenova’dan, Gulça’dan, Hive’den, İran’dan, Mısır’dan, Bulgaristan’dan, Paris’den, New Yorkdan tebrikler var idi.
, Şehirler, cemaatler, hayır cemiyetleri, mektep ve medreseler namından yazılmış hususi nameler, Kırım, Kazan, Kafkasya müftüleri ve Kafkasya Şeyhül İslâm mekremetlü efendilerden selamlar var idi. Kazan Cemiyet-i Hayriye-i İslamiyesi Nisan’ın yirmialtısında hususî olarak toplanarak name-i mahsus ile tebrike karar vermiş; Troisk şehri Cemiyet-i Hayriyesi biz bendelerini daimî ve fahrî aza seçerek, vesikayı göndermiş. Petersburg Müslümanları keza name-i mahsus göndermişler. Öz cemaatimiz Bahçesaray Müslümanları yirmi senelik yirmi bin ruble para toplamak suretiyle tebrik buyurup bizi nihayet mesrur buyurdular. İşbu akça eskilik ile kapatılmış olan “Orta Medrese nin yenilenmesine esas tayin edilmiştir. Cenab-ı Hak muvaffak buyursun.Saratov (Sarıtav) vilayeti Müslümanlarının ileri gelenlerinden çuha ve yün eşya fabrikatörleri Hacı İşmuhammed Deberdiyev ve biraderleri tedrisatta sesli harf usulünün Bahçesaray’dan zuhur ettiğini ve Bahçesaray muallimlerinden uzaklardan gelenlere telkin edildiğini ya da alıp muallim efendilere birer giyimlik çuha hediye kılıp idaremize göndermişler.
Gelmiş bir çok hediyeler arasında cümlenin dikkatini önde gelen tüccarlardan meşhur madenciler Muhammed Şakir ve Muhammed Zakir Ramiyev cenablarından gelmiş kıymetli ve renkli taşlardan yapılmış demet, celb etmiştir. Hakikaten görülecek nazik ve büyük bir hediyedir. İşbu taş ve maden demeti altın, yeşim, aleksandriyat, zümrüt, ametist [2], nazar boncuğu, dağ belloy vesaire Ural taşlarından tertip olunmuş kırk funtluk [3] bir çiçektir.
Dua ve nutuklar biadında cümle izzetli duacılara alaturka sofralar, Rus vesair misariflere alafranga iki sofra kurulup ekmek ve aş takdim olundu. Bu esnada dua ve tebrike gelmiş çalgıcı esnafı (muzikacılar) seksen kişi bir peşrev çaldıktan sonra “Ya Hûda hıfzeyle Padişahı!” [4] adlı Rusya münâcatını[5] çaldılar. Cümle hazır bulunanlar ihtirama ayağa kalkıp münâcât bittikde tekrar tekrar “urralar” ile dağları gürüldettiler.
Söylenmiş cümle nutukları, mektepleri namına sabiyânın okudukları tebrikleri, şimdi derc etmeye vakit ve mahal müsaade değildir. Bu nutuk ve namelerde şu kadar dikkate şayan fikirler ve arzular vardır ki cümlesinin bir mecmua olarak neşredilmesi daha münasip görülmüştür. Akmescid’den gelmiş fotoğrafçı “Juznesinskiy” burun cemaati bir iki mertebe çıkarıp istek edenler için hazırlayacak oldu. Akşam renkli fenerler yakılıp meclis mahali hoşça aydınlanıp gece geç vakitlere kadar sohbet ile geçirildi. Gençlerden bazdan oyun (raks) ile eğlendiler. Alınmış mektupların ve namelerin umumiyle mefhumu pek ibretlidir. Millet ne diyor, ne istiyor. Gelecek nüshamızda yazarız. Şimdilik cümleye tekrar ve teşekkürler ediyoruz”.
İşte şu surette Tercüman’ın kendisinde hem beyan olunduğu veçhile nutuk söyleyenler arasında Bahçesaraylı İmam Hacı Emir Efendi hakikaten pek güzel, pek açık, müessir ve manâlı söyledi. İlim ve maarifin insanoğlu için ne derece gerekli saadet olduğunu; ilim mariften başka insan için asla rahat ve düşünülen saadet olmadığını Ayet-i Kerime ve Peygamber hadislerinden bir çok deliller, ile izah ve beyan ettikten sonra bunlara dair Avrupa’nın ulema ve hükmiyasının eserlerinden, makale ve bendlerinden ve sözlerinden bir çok misaller ve deliller gösterip meseleyi ziyadesiyle aydınlattı. Şu surede ilim ve maarifin ehemmiyeti ve şerafetini dinleyenlerin göz önüne koyduktan sonra o ilim ve maarifin terakki ve intişarına hizmet edenlerin ne kadar mukaddes ve muhterem olduklarım ve o hizmetinde iki kısma bölünmüş olarak biri maddî yani maarif yoluna para ile yardım etmek ve diğeri manevî yani öğretmek, söylemek, yazmak ile olduğunu ve bunların her biri gayet makbul ve güzel olduğu halde kalem hizmetinin başkalara nisbeten daha ziyâde faydalı, umumî, bakî ve müebbet ettiğini pek aşikâr bir surette beyan ile yirmi senelik kalem hizmeti için İsmail Bey’e umum millet namına teşekkür etti.
Bundan sonra Abdurrahman Efendi Ahmarev Rusça bir nutuk irad ederek İsmail Bey’in hizmetleri için teşekkür ve kendilerini Troitsk Cemiyet-i Hayriyesinin fahri aza seçmiş olduklarını beyan etti. Ben dahi Türk dilinde kısaca bir nutuk iradıyla; yüce hizmetlerini tebrik, devamını temenni kendilerine teşekkür ibraz ettim. Odessa Darülfünun talebesinden Yusufbekov Rusça, muallimlerden Bekir Efendi Emekdarov ve Bahçesaray Mekteb-i Cedid talebelerinden bir kaç tanesi ve Tercüman idaresi memurlarından dahi bir kaç* adam Türkçe yazılmış teşekkürnamelerini bütün misafirler huzurunda yüksek sesle okudular. Ben dahi vakit müsaadeli olursa ve münasebet düşerse belki okurum diye meclise varmazdan evvel bir makale yazıp koymuş idim. Lâkin vakit müsaid olmadığından, biraz uzunca olan bu makaleyi meclisde okuyup başkalarını tasdik etmeyi münasip görmedim. Kâğıt geniş olduğundan bir hatıra olmak üzere hiç olmazsa burada yazıp koydum. Yazmış olduğum makale böyle idi; “Muhterem muharrir efendi! zatınıza karşı borçlu olduğumuz tebrik ve teşekküratı ve çekiştirmek için müsaadenizi rica ederim. Muhterem Muharrir efendi! Bugün bizim ve vekâletten bizi gönderen vatandaşlarımız ve hemşehrilerimiz için en sevinçli bir gündür. Bu meclisde geçirdiğimiz dakikalar hayatımızın en lezzetli ve ömrümüzün en kıymetli dakikalarındandır.
Çünki “Tercüman” gazetesinin yirmi senelik devamına ve onun muharriri bulunan siz kadirli yüce zatınızın yirmi senelik millî hizmetin ve büyük maarifperverânesine teşekkür meclisinde bulunuyoruz.
Bir gazetenin namus ve istikamet üzerinde devamıyla vatana ve millete yirmi senelik hizmet etme şerefine nail olması hiç şüphesiz büyük bir muvaffakiyet ve şükrana şayan bir işdir. Lâkin matbuatdan ve matbuatın ehemmiyetinden bihaber olan bir millet içerisinde gece karanlığında zuhur olan sabahın ışıklan gibi tenvir ile her türlü maddî ve manevî mani müşkülata göğüs gerip en ağır bir hizmeti ifâda devam eden doğru meslekli “Tercüman” gazetesi başkalara nisbeten birkaç kat ziyade tebrik ve teşekküre lâyıkdır. Binaenaleyh ey muhterem muharrir efendi! Sizin yirmi senelik devamınızı vatana ve millete karşı gösterdiğiniz ve göstermekte olduğunuz büyük hizmetinizi can ve gönlümüz ile tebrik ve bundan sonra dahi pek çok vakıflar bu mukaddes hizmetinize devam ile şeref kazanmanız için Cenab-ı Hakk’a dua niyaz ederiz.Bugün bizim için en ehemmiyetli bir gündür. Çünkü Tatar milletinin teşkilinden beri Tatar isminin tarih sahifelerine girdiğinden beri matbuat için maarif ve ihsaniyete edilen fikir ve kalem hizmeti için birinci defa olarak böyle bir sevinç, şenlik günü ve millî tören icra ediliyor.
Bizim kalblerimizde ilim ve maarife sevgi ve ona hadim olanlara hürmet, insaniyet ve medeniyete meyil arzusu uyanmasına birinci sebep sizin hizmet kaleminizdir. Bundan yirmi otuz sene evvel matbuatın kadir ve kıymetini, ilim ve maarifin ehemmiyetini bilenlerimiz pek az idi. Mektep ve medreselerimizde tahsil usûlü ve terbiye kaideleri pek fena ve gayet eksik idi ve onların ıslaha muhtaç olduğu hakkında -ne yazık ki- fikir ve mülahazamız da yok idi. İlim ve maarifi yalnız ilmî şeriyye ve Arap lisanından ibaret zannediyorduk. Rusça okuyanlarımız ve Rus mekteplerine gidip kemalet kesbedenlerimiz pek az ve onlar ile de millet arasında münasebet ve karışıp görüşme hiç yok denilecek derecede nadir idi. öz dilimizde edebiyat, ilim ve maarife dair risaleler yazıp millet evlâtları arasıne ahlâk ve terbiye, hüner ve sınai neşir ederek vatana ve millete hizmet etmek fikirleri yine hiç yok denilecek derecede az idi. İleride milletin anası olacak kız çocuklara lâyıkiyle talim ve terbiye vermenin ehemmiyeti ve lüzumu asla mülâhazaya alınmıyordu. Yetim ve fakirleri, aciz ve miskinleri terbiye etmek için cemiyet-i hayriyeler açıp insaniyet ibrazı ve esaslı suretde yardım etmek fikirleri daha başımıza geldiği de yok ve kimbilir birçoklarımız öyle şeylerin varlığında bile haberdar değil idi. Tabi bulunduğumuz ve kemal-ı rahat ve saadetle taht idaresinde yaşadığımız Rusya hukûmet-i muazzamasının kanun ve nizamaanı bilmiyorduk. Vatandaşlarımız Ruslar ile aramızda münasebet ve dostluk az olup birbirimizi tanımıyor idik ki bunların cümlesinde millet için pek fena teessüfe sayan hallerden idi.
Meftûr olduğumuz hamiyet ve tahsil ettiğimiz ciddi ilim ve maarif sayesinde siz bunları herkesten evvel his ve müşahade ettiniz. Yaşadığınız vatanın ve mensup olduğunuz milletin menfaatine hizmet etmek gibi büyük ve mukaddes maksadı başınıza koyarak ve gidilecek yolun müşküllüğüne bakmayarak Hûda’ya tevkil ile kahramanane bir surette hizmete girişip kemal-ı sebat ve istikamet üzere yirmi sene devam etmek şerefine nail oldunuz. Metanet ve gayretiniz sayesinde bu yüce hizmetinizin semeresini de kendinizde görmeye ve manevî mükâfat olmaya kesb-i istihkak ettiniz ki hepimiz için büyük bir sevinçtir.
Millet size minnettardır. Çünkü kalem ve fikrî hizmetiniz sayesinde kendinin ilim ve maarife muhtaç olduğunu, ilim ve maarifden başka gerek dünyada gerek ahirette saadet ve selâmetlik mevcut olmadığını öğrendi. Sizin sayenizde usûl-i şavtiyenin [6] intisarıyla iptidai mektebin ne tarikçe ıslah olduğunu ve evvelki usûl-i tahsile nisbetle bunun ne kadar mucib-i sehvelet ve fayda bahsettiğini kulaklarıyla işitip gözleriyle gördüler, kani oldular, kabul ettiler. Sizin sayenizde
ilim ve maarifin hem dünyalığı hem ahiretliği mevcut olup dünyada yaşayan insan için her ikisi lüzum ettiğini ve medreselerimizin tertip ve nizameti, usûl-i tahsil ve programları ıslah edilerek talebelerimiz ve mahallelere dağılıp milletin başı, kavimin rehberi olacak imamlarımız için her ikisinden, yani hem şerî ilimlerden hem de mevcut fenlerden haberdar olmak lâzım olduğunu tasdik ve itiraf edip bunun çaresini aramağa başladılar.
Sizin sayenizde matbuatın ehemmiyetini kadir ve kıymetini öğrenmeğe başladılar. Gerek Rusça gerek Türkçe her türlü eserler ve gazeteler okuyarak fikirleri aydınlanıp memleketin hayat ve geçimine iştirakları, hükümete hürmetleri vatan ve millete muhabbetleri artıyor; bir milletin ahvâl ve ahlâkını ıslah, ilim, maarif, hüner ve sınaie meyil arzusunu artırmak için en birinci ve tesirli vasıta matbuat olduğunu bilmeye ve öz dilimizde ahlâk, edebiyat, tarih ve coğrafya vesaireye dair eserler yazıp Rusçadan tercüme edip, Rusların ulema ve hakeması, şairleri ve edipleri ile tanıştırıp ve yazılanları okuyup istifade etmeye başladılar. Siz ahalinin anlayabileceği suretde hitap edip Rusça okumanın ve ‘hakim milletimiz olan Rusların dillerini, kanun ve nizamatını, örf ve adetlerini bilmenin her iki taraf için lüzumlu, faydalı olduğunu anlattınız. Hükümetimizin Müslümanların diyanet ve hukuklarına hiçbir türlü tariz ve tecavüz etmediğini, hükümetin kanun ve nizamatında ne kadar âli hakkaniyet ve adalet mevcut olduğunu beyan edip ehlî İslâmın hükümete muhabbet ve emniyetini, vatandaşlarımız olan Ruslara dostluk ve münasebetlerini artırarak ehli İslâm evlâdının gerek çokça Rus mekteplerine girip ilim tahsil ve maarif etmelerine ve gerek kendi başlarına Rus lisanı öğrenip ticaret ve sanaatçe faydalanmalarına, hükümet için hem faydalı adam olmalarına ve birçok yerlerde Rusça okumak için mektepler açılmasına sebep oldunuz.
Sizin bu hususlardaki nasihatleriniz bir vakitler millete bir kadar garip duyulmakta idi. Şimdi bilenler, anlayanlar ve fayda ile zararı farkedenler çoğaldı. Bunların cümlesi de size müteşekkir ve size minnettardır. Zira ki mesleğiniz mukaddes ve maksadınız âlidir.
Evvelleri Rus mekteplerinde okuyan pek az miktarda Müslüman evlâdı mevcud olmuş ise de onlar milleti ve millet onları sevmezdi. Binaenaleyh hükümetin her türlü halk arasına ilim ve maarif neşretmekten ibaret olan âli maksadı meydana gelemiyordu. Bu son zamanlarda ise Rus mekteplerinde okuyan Müslümanlar ise kendi milletdaş ve dindaşlarının terakki ve saadetine çalışmak hükümet ve vatan menfaatine hizmet etmek demek olduğunu anlayarak mensub oldukları millet arasına ilim ve maarif neşretmeye başladılar. Onların bu hallerini gördük de Müslümanlar da onların kendilerine Rus mekteplerine yerleşmiş ilim ve maarife, hükümete iyi ve emniyetli bir nazarla bakmaya başladılar. Bu pek iyi bir haldir ki bunun için yine başlıca size teşekkür olunur. Zira ki ruhaniyeler ile tahsil görmüş olanların ve en son ilmin ve yeni fenlerin yakınlaşmasına ve içtimaına bizim Rusya Müslümanları arasında iptidiasız fikir yürüttünüz. Bu fikirleri en basitsiz meydana koydunuz. “Ey ziyalı Müslümanlar! Ey tahsil görmüş gençlerimiz! Bu avam halkımızın terakki ve uyanması, rahat ve saadeti için biz ne yaptık? Eserler mi yazdık da okumadılar? Mektepler açıp okutmaya başladık da mı gelmediler? Hüner ve sanaat öğrettik de kabul mu etmediler? Biz bunları gördük de, cahil, nadan diye bir nefret nazarıyla bakıp geçmekten başka ne yapak. Avamın zihnini, fikrini açmak için yazılmış ve tercüme edilmiş üç beş tane eserler varsa bunlar da bizim eserlerimiz değildir. Ötede beride medrese köşelerinde yatmakta olan fakir talebelerin, yarım yamalak tahsil görmüş hamiyetli mollaların eserleridir.” diye en birinci hitap eden zat sizsiniz.
Bu hitaplarınız boşa gitmedi, fikirleriniz yere düşmedi. Dinleyenler ve mülâhaza edenler oldu. Şer’i ilim ve yeni fen tahsil eden medeniyet neşrini ve bu surede vatan ve hükûmetin menfaatine hizmet etmeyi kendilerine maksad ve meslek ithaz ettiler. Kazan, Orenburg, Bakû, Tiflis, Petersburg ve Moskova gibi büyük şehirlerde maarifli, hamiyetli, istikamet ve namuslu muharrirlerimiz yetişti. Bunlara sizin büyük tesiriniz ve yardımınız olduğundan millet size müteşekkirdir efendim. Vaktiyle millet anası olacak terbiyeli maarifli oldukta bütün milletin saadet ve selâmetine, maarifsiz oldukda bütün milletin helâket ve felâketine sebep olacak olan kızlarımızın tâlim ve terbiyesi hususuna fikir ve gayret sarfetdiniz. “Kızları okutmak lâzım değil, yazı öğretmek asla caiz değil” diye hatalı fikirde bulunan bir millet içerisine çıkıp da; “Yok, öyle değil. Kızlarımızın terbiye ve talimi hem şer’an hem akla lâzımdır. Her şeyden evvel buna ehemmiyet verilmeli. Kızlarımız talim ve terbiye edilmezse milletin terakisi mümkün değildir.” dediniz. Bu fikirlerinizin ulviyetini birdenbire anlayamadık ise de şimdi anlayanlarımız ve mucibiyle amel edenlerimiz günden güne artmaktadır.
Gösterdiğiniz yollar, verdiğiniz nasihatler sayesinde birkaç yerlerde cemiyet-i hayriyeler açıldı, fukara ve bayçoralara karşı yardım ve muavenet şefkat ve merhamet yüce hisleri uyandı. Yardım ve muavenetlerin tertibiyle ve faydalı surette icra etmenin lüzumları anlaşıldı. Cemiyet-i hayriyeler meydana geldikde baylarımız verdikleri sadakaların, bağışların lüzumsuz yerlere gidip israf olmadığına kani ve vicdanları müsterih oldu; yardıma istihkakı olan birçok yetim ve fakirler dahi sefalet ve felâketten kurtuldular.
Bunlara ve daha bunun gibi birçok salâh ve saadetimize çalışıp yirmi seneden beri etmekte olduğunuz fikir ve kalem hizmetiniz için faziletli zatınıza milletimizin ilim ehli maarifi ve eshab-ı hamiyeti tarafından en samimi teşekkürlerimizi takdim ve bundan sonra dahi birçok seneler şu mukaddes hizmetinizde kemal-ı sıhhat ve afiyet ile devam etmenizi Cenab-ı Hak’dan niyaz ve temenni ederiz. Sağ olunuz, var olunuz. Yaşasın marif erbabı!”
(*) Bu yazı 1903 yılında Tercüman Gazetesinin 20 nci yılı dolayısıyla yapılan dua gününe Orenburg ileri gelenleri adına katılan Muhammet Fatih Kerimî’nin, bu vesileyle geldiği Kırım’a ait hatıralarını neşrettiği Kırım’a Seyahat adlı kitabının 69-85. sayfalan arasından alınmıştır 1904 yılında Orenberg’da Arap harfleriyle basılan kitaptan aldığımız bu yazıyı çok az bir şekilde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Z. K.)
[1] İstincâ : Pislikten temizlenme. İstibra: Küçük aptesten, sonra akıntıyı tam temizleme.
[2] Cebellokumu denilen yakut (Z.K.).
[3] Aslı Pfund = Yarım kiloluk ölçü (Z. K.).
[4] Rusçası Boje Tsarya Htoni (Tanrı Çan Korusun) olan bu marş Çarlık Rusyası’nın
millî marşıdır. Çarlık esaretinde bulunan Türklerce çar padişah ismiyle anılırdı (Z. K.).
[5] Münâcât = 1. Allah’a dua etme yalvarma. 2. Allah’a dua mevzula manzume (Z. K.).
[6] Fonetik okuma sistemi (Z. K.).