Kayıp bir yirmi yılın ertesinde, yeni bir bin yılın eşiğinde kendisine bir yol çizme arifesine giren Türkçülük, çizilecek yeni yolun istikamete varmasından ziyade hangi yolu takip etmesi gerektiği sorusuna cevap aramaktadır zannımca. Sembolik bir anlamdan daha fazlasını ifade eden Kızıl Elma ülküsüne varış rotasını içinde bulunduğu dönem şartları içerisinde sürekli değiştirebilme ve yenileyebilme yeteneğini gösteren Türkçülük bu vasfı ile emsalleri arasında en çağdaş olma özelliğine vakıf olmaktadır. Türk tarihini ve Türk ülküsünü bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutan 1789 devrimi sonrası dönem Türkçülüğü klasik dönemin bitişi ve modernitenin ayak seslerinin duyulması ile işareti algılamış ve kendisine ilmi bir yön verebilmiştir. Dilde, fikirde, işte birlik vecizesi bu dönemin tahlili açısından çok uygun bir deney malzemesi olabilir.
Birlik fikrini hareket noktası olarak alan milliyetçi görüş, insanlığın medeniyet tarihi içerisinde ve tahminen sonuna kadar, insanlar arasında popülerliğini korumuş ve koruyacak bir fikirdir. Türk budununa bir olmasını ve bu birliğin tesisinde en güçlü öğe olan töreye sıkı sıkıya bağlanmalarını tavsiye eden kaganlar, birlik kelimesi ile sembolleştirebileceğimiz duygunun tarih boyunca varlığını ispatlayabilecek bir delildir.
İnsan sosyal bir varlıktır, sosyalliğini en basit anlamda tanımlamaya kalktığımızda kullanacağımız kelime şüphesiz birlikte olmak olacaktır. İnsan diğer insanlarla birlikte olma güdüsü taşır, insan grupları değişik paydalar vasıtası ile topluluklar oluştururlar. Bu grupların oluşum paydaları tarih boyunca değişim gösterir; filhakika sosyoloji denen ilim bu paydaları ve bu grupların davranış profillerini araştıran bir ilim olarak ortaya çıkmamış mıdır?
Kan bağının payda olduğu toplumsal gruplar tarihin kadim çağlarından bu yana varlıklarını sürdürmektedirler ve sürdüreceklerdir de. Peki tarihin insana ve topluma zaman kavramı görüntüsü adı altında yaşattığı sirkülasyondan bir çok payda zarar görmüş, yok olmuş veya yerini yenisine bırakmışken, kan bağına dayalı birliktelik güdüsü insanoğlunun neden vazgeçemediği bir olgu olarak karşımızda durmaktadır? Hiç şüphesiz bunun cevabını insanın kendi varlığında ya da yaradılışında aramak gerekir; özelde birlik genelde milliyetçilik güdüsü için bu bağlamda psikolojik bir özelliktir tanımlamasını yapabileceğimiz kanısını taşıyorum. Doymak, barınmak, korunmak güdüsünü ilk insandan bu yana genler vasıtası ile aktarmış ve insani vasıflar olarak adlandırılmasını sağlamış insanoğlu hiç kuşkusuz birlikte olmayı da insani bir vasıf olarak bir sonraki nesle aktarmıştır. Buradan hareketle genele milliyetçilik adı altında yayılmada farklılıklar gösterse de özelde sosyal bir varlık olarak insan birlikte olma vasfını taşıyan canlıdır.
Gaspıralı İsmail Bey yaptığı mükemmel sembolleştirmesinde dilde, fikirde ve işte bir arada olma arzusunu ve hedefini işaretlerken, üç yeni öğeyi birlikte olma güdüsüne enfes şekilde yerleştirmiştir. Dil, fikir ve iş kavramlarını ele almada değişik bir yol takip edip Gaspıralı’nın ve genelde Türkçülüğün modernite denen yeni “hal”e Türkçülüğü nasıl adapte edip nasıl çağdaşlaştırdığını çözümleyebiliriz.
Dilde birlik
Dil 89 Fransız devrimi sonrasında ortaya çıkan ulus devletlerin hareket merkezini sembolleştiriyor diyebiliriz. Değişik ulus tanımları içerisinde hiç kuskusuz değişmeyen bir etken varsa o da dildir. Ana dili bireyin mensup olduğu ulusa aidiyetinin bir nevi mucurudur. Bunun yanında şecere tutma geleneğinin soylu ailelerin tekelinde olması hasletiyle millete mensubiyet için aranan dil ile ikrar şartının da yerine getirmenin yegane yoludur. Soya ya da kültüre dayalı milliyetçilik anlayışlarının üzerinde mutlak mutabakat sağladıkları en önemli verilerden belki de birincisi de dildir. Dil bu bağlamda ulusların kendi devletlerine sahip olması ve imparatorlukların emperyal yapılarına duyulan tepkinin iyice yoğunlaştığı modern dönemin yeni hal’ini simgelemektedir. Farklı dillerin konuşulduğu imparatorlukların çağı klasik dönemden, genelde tek dilin konuşulduğu ve anayasada resmi dil olarak belirtilip, devletin resmi müfredat için kullandığı yegâne bir dilin olduğu ulus devletlerden oluşan modern çağa geçiş. Ulus devletlerin kendi varlıklarını devam ettirmek için ihtiyaç duyduğu vatandaşı yetiştirme noktasında elindeki en güçlü silah da gene müfredat ve dolayısıyla resmi dildir. Dildeki birlik ulus devletin geleceğinin teminatı vatandaşın ve sonraki aşamada bireyin oluşum harcıdır bir nevi.
Fikirde birlik
89 ihtilalinden sonraki çağa aynı zamanda ideolojiler çağı demek de mümkündür. Özellikle 2 enternasyonelde, özelde her biri farklı olarak nitelendirilebilecek, ama genelde sosyalizm çatısı altında toplanan her birini müstakil bir ideoloji olarak adlandırabileceğimiz yüzlerce ideoloji, Mussolini’nin faşizmi, Hitler’in nasyonal-sosyalizmi, Arap coğrafyasındaki Baasçı hareketler, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerindeki sosyalist yorumu temelli ideolojiler insanlığın kurtuluşunu tek bir kitaba indirgeyen anlayışlar modern çağı bir ideolojiler çağı olarak adlandırma hakkını bize tanır. Türkiye özelinde azgelişmişlik sorunsalını çözme kabilinde Alparslan Türkeş�in 9 ışık, Necip Fazıl’ın Ideolocya Örgüsünü bu çağın tipik ideoloji reflekslerine örnek gösterebiliriz.Gaspıralı modern çağın ideolojiler çağı olduğunu kavramış ve Türk milletine fikirde birlik olma hedefini göstermiştir. Bu hedeften sapılmasının Türkiye�ye zararı 1980 ihtilali öncesinde yaşanan kanlı olaylar ve kaybedilen binlerce can olmuştur. İdeolojilerle bölünmüş insanlık tarihinin en karanlık çağlarından birini yaşamış ve ideoloji kaynaklı savaşlarda 10 milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.
İnsanlık geldiği noktada bir devletin , devletin veya top yekûn insanlığın kurtuluşunun bir tek kitapla sağlanamayacağını çok acı tecrübelerle öğrenmiştir. Modernitenin bir çok alanda oluşturduğu kaotik ortam bireyin kapitalistleşme ile maruz kaldığı yabancılaşmaya eklemlenince sürekli kurtuluş ve çıkış arayan bir insanoğlu nesli oluştu. Belli bir hedefte bir fikirde birlik olmuş toplum esnek bir yapı ile her sorun karsısında , soruna göre çözüm üretilmesi gerekliliğini fark edecektir. Bu öngörüyü de ıskalayan toplum ne yazık ki kati çözüm yollarıyla, komplike haldeki modern dönemin sorunlarını çözememiştir.
İşte birlik
İlk iki tanımda içtimaiyat ve siyaseti çözümleyen Gaspıralı iş ile ekonomik değişimi ve modern dönemde ortaya çıkan yeni ekonomik hali analiz etmektedir. Buharın makinede kullanımı ile birlikte el emeğinin yanında makine de bir üretim aracı olarak ortaya çıkmıştır.Marx’ın ekonomik yasa dediği, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki uygunluk zedelenmiş ve üretim ilişkilerindeki gelişme sonucu üretici güçler bu paralelde değişim göstermek zorunda kalmışlardır. Yani pratik anlamda feodal dönemden kapitalist döneme geçilmiştir. Kapitalizmin özü metadır ve yeni dönemle birlikte tabiimi hersek meta halini almaya başlamıştır. Meta üretiminin birincil gerekliliği bilindiği gibi toplumsal işbölümüdür. Değişik katmanlardan müteşekkil toplum meta üretiminin değişik aşamalarında üretimi gerçekleştirirler ve bir bütünün parçalarını oluştururlar. Birbirine bağımlı üyeler bir çeşit büyük üretci ortaklığı kurmuşlardır. Bu bir nevi “birlik”dır. Klasik dönemde birey ya tek başına ya da aile fertleri ile bir metanın üretimini top yekun gerçekleştirmek suretiyle üretim ilişkilerine dahil olurken, modern dönem, bireylerin işbölümü sayesinde metanın üretim aşamasının belli bir katmanında uzmanlaşmasını ve bireyin üretim ilişkilerine kendi alanında uzman sıfatı ile dahil olmasını sağlamıştır.
Gaspıralı bu dönemin tahlilini müthiş bir şekilde dile getirmiş ve Türk�e işte birlik hedefini göstermiştir. İşte birlik olma hedefinden varılabilecek bir başka çıkarım ise modern dönem üretim ilişkileri içerisinde ortaya çıkan proletarya sınıfı ile üretim araçlarını elinde tutan burjuva sınıfı arasında sonu çatışmaya gidecek şekilde artan gerilime işaret ettiğidir. Sınıfların varlığı tarih boyunca devam eden bir hakikattir ve sınıflar var olmaya devam edeceklerdir. Sınıflar arası geçişin esnekleştirilmesi, sınıflar arasındaki gelir dağılımının dengede tutulması ve sınıflar arası barış işte birlik sembolleştirmesinin gösterdiği hedeflerdir.
Modernliğin çözümlemesinin daha yeni yapılmaya çalışıldığı bir dönemde Gaspıralı İsmail Bey, Türkçülüğün bu yeni döneme adapte olmasını sağlayıcı hedefi başarılı bir şekilde ortaya koymuştur. Türkiye özelinde tarihi süreç içerisinde elit ve kentli bir çizgide yoluna devam eden Türkçülük, modernite dönemi için değişime ayak uydurmayı bilmiş ve Türkçü neslin çağın gerektirdiği vasıflarla donanmış bir şekilde devamını sağlamıştır.
Adına ister post-modern ister bilgi çağı deyin ve ya başka bir tanımlama kullanın ama modernlik sonrası bir dönemin giriş aşamasında olduğumuz ve geçiş dönemini yaşadığımız mutlak. Modernlik dönemine giriş aşamasında İsmail Gaspıralı ile adaptasyonunu sağlayan Türkçülük bu yeni “hal” karsısında stratejisini ve hedefini ortaya koymak zorundadır. Bu yeni dönem belki Gaspıralı’nın yaptığı gibi bir tek sembolleştirmenin yeterli olmayacağı belki tek bir sembolle ifade edilebilecek ama mutlaka yeni bir sembolle ifadesi mutlak dönemdir. Türkçülük modern dönemde çağdaş olduğu gibi modernlik sonrası dönemde de çağdaş kalmalıdır.
2001-Boston
Volkan Ekiz: 1977 İstanbul doğumlu olan Volkan Ekiz, Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunudur (1995-2000) . Halen ABD’de University of Utah’da siyaset bilimi konusunda master yapmaktadır. (2001)